Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye genç bir nüfusa sahiptir. Ülkemiz bu nüfus yapısıyla, ilköğretim dışındaki tüm eğitim
kademelerinde hâlâ sayısal baskı altındadır. Öte yandan, 2000 yılından bu yana nüfus yapısında bir dönüşüm yaşanmaktadır ve uzun vadede
toplam nüfus içindeki yükseköğrenim çağı nüfusu payının %34'ten %29'a düşmesi beklenmektedir. 2010 Yılı İnsani Gelişim Raporu'na
göre yetişkin nüfusumuzun ortalama eğitim süresi 6,5 yıl olup, gelişmiş ülkelerin oldukça gerisindedir. Ülkemizde yükseköğrenim görmüş
yetişkin nüfusumuzun oranı ise %13'tür.
2001-2010 yılları arasında yükseköğretimde gözlenen önemli büyümeye karşın, arz-talep arasındaki açık hâlâ önemini korumaktadır.
Buna göre açıköğretim hariç, yükseköğretime başvuranların yaklaşık %40'ı yükseköğretim programlarına yerleşme fırsatı bulabilmektedir.
Yükseköğretimdeki brüt okullaşma oranı %17'den %32'ye yükselmiştir. Toplam yükseköğretim içinde vakıf üniversitelerinin payı ise %10'a
yaklaşmıştır. Son on yıldaki önemli eğilimlerden birisi de yaş kompozisyonundaki değişimdir. 23 yaş ve üzerindeki öğrencilerin toplam
öğrenci içindeki payı %11'den, %19'a yükselmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak kız-erkek öğrenci dengesi kızların lehine değişmektedir.
Yükseköğretim bütçesi, Türkiye'deki kamu eğitim harcamalarının yaklaşık olarak dörtte birini oluşturmaktadır. Her ne kadar bu
bütçe yükseköğretim için yetersiz görünse de, diğer eğitim kademeleri ile karşılaştırıldığında yükseköğretime verilen öncelik açıkça
gözlenmektedir. Yükseköğretimde öğrenci başına yapılan kamu harcaması 4648 Amerikan dolarıdır. Bununla birlikte, yükseköğretimdeki
hızlı büyüme ve artan ihtiyaçlar karşısında harcamalar yetersiz kalmaktadır. Diğer taraftan, yükseköğretimle ilgili özel harcamalar
konusundaki veri yetersizliği nedeniyle yükseköğretim harcamaları konusunda daha ayrıntılı analizler yapılamamaktadır.
Ülkemizde yükseköğretimin geleceğine ilişkin tahminler incelendiğinde, TÜSİAD ve UNFPA ortaklığında yürütülen bir proje raporu
önemli bulgular ortaya koymaktadır. Bu rapora göre, 2010-2025 yılları arasında yükseköğretimdeki büyüme OECD ülkelerinden daha hızlı
bir biçimde devam edecektir. Aynı verilere göre, 2020'li yıllarda kızların yükseköğretime kayıt sayılarının erkekleri aşması beklenmektedir.
Tüm bu gelişmeler, önümüzdeki yıllarda Türkiye'de yükseköğretim alanında, hem kamu üniversitelerinin kendi aralarında hem de vakıf
üniversiteleri ile kamu üniversiteleri arasında, önemli bir rekabet yaşanacağına işaret etmektedir. Bu rekâbetin Türkiye'deki yükseköğretim
yönetiminde önemli değişikliklere yol açması beklenir.