Türkiye, Avrupa standartlarına göre büyük bir ülkedir.
Türkiye'nin büyüklüğü sadece nüfusunun fazla olmasından değil,
aynı zamanda dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer
almasından kaynaklanmaktadır. Ekonomi, teknoloji, sanayi ve
bilim alanlarında gelişen ülkemizin büyüklüğü ve gelişme potansiyeli
ile doğru orantılı bir şekilde hemen hemen her alanda
kalifiye personele ihtiyacı bulunmaktadır. Bu sebepledir ki, son
yedi yılda ihtiyaç duyulan eğitimli kitleyi yetiştirme konusunda
en önemli unsurlardan birisi olan yükseköğretim kurumu sayımız
neredeyse ikiye katlanmış ve Türkiye genelinde sayıları
150'yi geçmiştir. Yüksek öğretimde öğrenim gören iki milyona
yakın öğrenci nüfusu ile Avrupa'nın ilk bir kaç ülkesinden birisi
olan ülkemizin önündeki en önemli engellerden biri ise, bu
büyük öğrenci kitlesine kaliteli bir eğitim sunabilmek olarak görünmektedir.
Zira bilgi çağının insanlarını oluşturacak olan bu
yeni nesiller, küresel bir köy haline gelen dünyada hem farklı ülkelerin gençleri ile rekabet etmek ve hem de onlarla işbirliği
içerisinde birlikte çalışmak durumundadırlar.
Eğitimin kalitesinin artırılması, gençlerimizin dünyaya açık ve
dünya çapında etkin bireyler haline getirilmesi için çeşitli araçlara
ihtiyaç vardır. Devam eden kısımda, bünyesinde şimdilerde
çok geniş kitleler tarafından bilinir hale gelen Erasmus Programını
barındıran Hayatboyu Öğrenme Programı ile Gençlik
Programı isimli Avrupa Birliği (AB) Topluluk Programları ve bu
programların faydalarına değinilmektedir.
AB Eğitim ve Gençlik Programlarının Tarihçesi ve Hedefleri
Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları, Avrupa Birliğine
üye veya üyelik adayı olan ülkelerde toplumun ve bireylerin
eğitim seviyelerinin çok boyutlu olarak yükseltilmesini, üye ülkelerin
vatandaşları arasında işbirliğinin ve etkileşimin artırılmasını
ve bu sayede Avrupa vatandaşlarının vatandaşlık bilinçlerinin
ve sosyal girişimciliklerinin güçlendirilmesini hedefler. Değişik isimler altında uzun yıllardır uygulanan programlar Avrupa
genelinde ilk kez 1995 yılında tek çatı altında toplanarak
sistemleştirilmiştir.
Programlar, Avrupa vatandaşlarına ulusal ve uluslararası düzeyde,
bireysel ve kurumsal olarak eğitim ve gençlik alanında
yapacakları faaliyet ve projelere yöntem ve finansman desteği
sağlamak esası üzerine kurulmuştur. Bu çerçevede; söz konusu
programlar bir yandan vatandaşların proje uygulamaları çerçevesinde
sorunları tespit edip, çözüm üretmek için girişimde
bulunma ve inisiyatif üstlenme becerilerini geliştirmekte, bir
yandan da onların demokratik reflekslerini güçlendirerek vatandaşlık
bilinçlerinin artırılmasını hedeflemektedir.
Programların en önemli hedeflerinden biri, Avrupa ülkeleri
halkları arasında anlayış ve işbirliği ortamının geliştirilmesini
sağlamaktır. Programlar kapsamındaki pek çok faaliyet sayesinde
farklı kültür ve yaşam tarzlarından gelen insanlar birlikte çalışma,
sorunlara birlikte çözümler arama ve en önemlisi kendi
özgün tecrübelerini paylaşma imkânı bulmaktadırlar. Böylece
Avrupa Birliği, sadece devletler arasındaki görüşmelerden öteye
geçmekte, toplumsal ve bireysel anlamda farklı ulusların
derin bağlar oluşturmasına zemin hazırlamaktadır. Bu hedefe
ulaşılabilmesi için yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve suç eğilimlerindeki
artış gibi sosyal sorunlara çözüm üretilmesi konusunda
geniş halk kitleleri harekete geçirilmiş olmaktadır.
Eğitim ve Gençlik Programları, çok uluslu bir faaliyet özelliği
sergilemekte olup Avrupa Birliği'ne üye veya aday konumundaki
bütün ülkelerde bulunan Ulusal Ajanslar vasıtasıyla yürütülmektedir.
Eğitim ve Gençlik programlarının çoğu, çok uluslu
ortaklıkları teşvik ettiğinden söz konusu ulusal ajanslar arasında
da yakın ilişkiler ve işbirliği alanları bulunmaktadır. AB'ye
üye ve aday ülkelerdeki bütün Ulusal Ajanslar Eğitim ve Gençlik
Programlarının uygulanması konusunda hem ülke otoritelerine
ve hem de Avrupa Komisyonuna karşı sorumludurlar. Türkiye,
Avrupa Birliği'ne adaylık statüsünü 1999 yılında kazandıktan
sonra Eğitim ve Gençlik programlarına 1 Nisan 2004 tarihinde
tam katılım hakkını elde etmiştir. Programlar ülkemizde Ulusal
Ajans olarak da bilinen Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları
Merkezi Başkanlığı tarafından yürütülmektedir.
AB Eğitim ve Gençlik Programlarına Yön Veren Stratejiler
Avrupa Birliği geleceğe ilişkin vizyonunu ve hedeflerini genellikle
10 yıllık strateji belgeleri ile ortaya koymakta ve takip eden
yıllarda, bütün faaliyetlerini bu stratejilerde yer alan amaç ve
hedeflere uygun olarak yürütmektedir. Bu çerçevede, eğitim ve
gençlik programları da dahil olmak üzere çok geniş bir sahayı
düzenleyen stratejiler arasında Türkiye'nin adaylık süreciyle paralel
giden ve 2000 yılında yürürlüğe giren Lizbon Stratejisi ile
2010 yılında bunun yerini alan AB 2020 Stratejsini irdelemek
gerekmektedir.
Lizbon Stratejisi, Avrupa ekonomilerinde varlığını gittikçe daha
fazla hissettiren durgunluk ve düşük üretkenlik sorunları ile
mücadele etmeyi amaçlar. Bu hedefe ulaşabilmek için de Avrupa
Birliği'ni oluşturan bütün devletlerin aktif olarak uygulayacakları
önlem ve yöntemleri ortaya koyar. Sürecin etkinliğini
sağlamak amacıyla, stratejik olarak ortaya konulan hedeflere ulaşabilmek için zaman sınırı olarak 2010 yılı öngörülmüştür.
“Avrupa Birliği'ni 2010 yılına kadar dünya çapında rekabet gücü
en yüksek ve en dinamik bilgi tabanlı ekonomisi haline getirmek”
şeklinde özetlenebilecek Lizbon Stratejisi ekonomik ve
sosyal olgular üzerine inşa edilmiştir. Lizbon sürecinde ağırlık
verilen konular; ekonomik, sosyal ve çevresel yenilenme ve
sürdürülebilirliktir. Lizbon Stratejisi, ağırlıklı olarak şu ilkelere
dayanmaktadır (Hasdemir, 2009):
1. Ekonomik değişimin itici gücü olarak “Yenilikçilik”,
2. “Öğrenen ekonomi”
3. Sosyal ve çevresel “yenilenme”
Bu çerçevede, Avrupa Birliği'nin ekonomik olarak yenilenebilmesi
ve rekabet gücü yüksek ve dinamik bilgi tabanlı toplum
haline gelebilmesi için, bu üç sahada yapılacak paralel çalışmaların
daha müreffeh bir Avrupa yaratacağı görüşü hakimdir
(Treaty of Lisbon). Zira, bir yandan güçlenen ekonomi, daha
fazla ve yeni iş imkânları yaratırken, öte yandan sosyal ve çevresel
önlemler sürdürülebilir bir kalkınmayı ve sosyal içermeyi
(social inclusion) artırarak döngüsel bir şekilde tekrar ve daha
da artan oranda ekonomik büyümeye katkıda bulunacaktır.
Lizbon Stratejisi toplum, ekonomi ve çevre sorunlarına bütüncül
ve genel bir bakış açısı getirerek ileriki yıllarda üretilebilecek
yeni yaklaşımlar için çok değerli tecrübeler ve kazanımlar elde
edilmesini sağlamış ve yerini 2010 yılında yürürlüğe konulan
AB 2020 Stratejisine bırakmıştır. Aynı hedeflere çok daha detaylı
ve bütüncül bir yaklaşım getiren AB 2020 Stratejisinin yedi
öncül girişiminden birisi olan “Gençlik Hamlesi” (Youth on the
Move) girişimi, gençlerin eğitimini ve uluslararası hareketliliğini
en önemli hedeflerden birisi haline getirmiştir.
“AB 2020” ve özelinde “Gençlik Hamlesi”, temel olarak daha
kaliteli bir topluma; katılımcı ve istihdam edilebilirliği yüksek,
kendini rahatlıkla ifade edebilen, bilgi okur-yazarlığı üst seviyede
gençlerden oluşan bir yapıya ulaşmayı hedeflemektedir.
Yani Topluluk, vatandaşlarının bireysel kalitelerinin artırılmasını
ve bu süreçte meydana gelecek gelişme sayesinde üye ülkelerde
daha rekabetçi, çevre sorunlarına daha duyarlı ve daha sürdürülebilir
ekonomilerin oluşturulmasını hedeflemektedir.
Bu hedeflere sadece ekonomik ya da hukuksal yöntem ve uygulamalarla
erişilmesi mümkün değildir. Gençlik Hamlesi girişiminin
ve AB 2020 Stratejisinin en önemli ve yararlılığını kanıtlamış
araçlarından birisi de “Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları”
olarak öne çıkmaktadır.
Bu bağlamda, stratejiye de rengini veren ve gençlerin en büyük
sorunları arasında gösterilen ve tüm Avrupa'nın ortak sorunu
olarak öne çıkan kavram “kaliteli istihdam problemi”dir.
Bu sorun etrafında kurgulanan Gençlik Hamlesi girişiminin bir
boyutu da doğal olarak eğitim sorunları ve eğitimin kalitesinin
yükseltilmesi olarak öne çıkmaktadır.
Yükseköğretime büyük önem veren Gençlik Hamlesinde en
dikkat çekici hedef yükseköğretim kurumlarının çekiciliğinin
artırılması olarak kurgulanmaktadır. Avrupa, on yıldan fazla
bir süredir Bologna süreci gibi girişimlerle, yükseköğretim kurumlarının
kıta genelinde kalitesinin artırılması için özel çaba sarfetmektedir. Gelişen dünyada, Amerika ve Asya ülkelerinin
yükseköğretim kurumları giderek ivme kazanırken, Avrupa üniversiteleri
gelişme bakımından onları yakalayabilmekte sıkıntı
yaşamaktadır. Üniversitelerin çekici hale gelmesi ise, dünyanın
neresinden olursa olsun en zeki öğrencilerin yükseköğretim
için diğer kıtalardaki üniversiteleri değil, Avrupa üniversitelerini
seçmelerini sağlayacak kadar kurumların çekici ve rekabet
edebilir hale getirilmesi anlamına gelmektedir.
Üniversitelerin çekici hale gelmesinde, Bologna gibi kalite süreçlerinin
yanı sıra özellikle yükseköğretim kurumları arasında
öğrenci ve akademik personel değişimine izin veren “Erasmus”
gibi programlar da çok önemli rol oynamaktadır. Yükseköğretimin
ayırt edici özelliklerinden birisi olan insanların ve fikirlerin
yer değiştirmesi için Erasmus programı çok önemli fırsatlar sunmaktadır.
2004 yılında Türk Ulusal Ajansı önderliğinde tam katılım sağladığımız
Erasmus programında Türkiye çok önemli mesafeler kat
etmiştir. Erasmus programı yürürlüğe girene kadar kısıtlı ve bir
kaç kurumun öğrencileri ile akademik personelinin ulaşabildiği
yurt dışı olanakları, günümüzde yükseköğretim kurumlarımız
için gündelik bir faaliyet haline gelmiştir. Yukarıda sayılan AB
stratejilerinin hemen hemen tamamının ülkemizin de geleceğe
dair öncelikleri arasında yer aldığı düşünülürse, Erasmus programının
oynadığı rol daha iyi anlaşılacaktır. Program sayesinde
2010 yılında 10 binden fazla öğrenci ve akademisyenimiz yurt
dışı eğitim ve öğretim faaliyetlerine katılmışlardır. Bu sayı, Lenardo
da Vinci (Mesleki Eğitim), Comenius (Okul Eğitimi) ve
Grundvig (Yetişkin Eğitimi) programları birlikte düşünüldüğünde,
programlardan yararlanan vatandaşlarımızın sayısı yılda
40.000'i bulmaktadır. Özellikle Anadolu'daki üniversitelerin
diğer eğitim kurumları ile meslek erbabının dış ilişkiler boyutunu
benzeri görülmemiş bir şekilde geliştiren programlar sayesinde,
programlarımızdan yararlanan kuruluşlarımızın pek
çoğu artık onlarca ve hatta bazen yüzlerce uluslararası ortağı
olan Avrupa kuruluşlarına dönüşmüşlerdir. Nitekim bu durum,
Hayatboyu Öğrenme Programı'nın yararlanıcılar üzerindeki
etkilerinin değerlendirildiği ve Türk Ulusal Ajans tarafından,
Hayatboyu Öğrenme Programı altındaki farklı hedef kitlelerle
yapılan araştırmaların bulgularına da yansımıştır. Araştırmanın bulguları, yararlanıcıların programlar sayesinde öğrenme ve
öğretme konusunda kendilerini yenilediklerine, özgüvenlerinin
ve geleceğe yönelik beklentilerinin arttığına, yabancı dil becerilerinin
geliştiğine, önyargılarının kırıldığına, kendilerini daha
rahat ifade ettiklerine ve sosyal hayatta daha etkin olduklarına
işaret etmektedir (Ulusal Ajans, 2008; Ulusal Ajans, 2009; Ulusal
Ajans, 2010).