Lisansüstü öğretim, lisans öğretimlerini tamamladıktan sonra
öğrencilere verilen yüksek lisans ve doktora öğretimlerini kapsar.
Burada Türkiye'deki lisansüstü öğretim durumu ve özellikle
doktora öğretim sistemi, diğer sistemlerle ve bazı ülkelerle karşılaştırılarak
incelenecektir.
KISA TARİHÇE
Cumhuriyet döneminin ilk üniversitesi, Darülfünun kapatılarak
1933'te İstanbul Üniversitesi adı ile kurulmuştur. 1944 yılında
Yüksek Mühendis Mektebi, İstanbul Teknik Üniversitesi'ne dönüştürülmüştür.
Daha sonra 1946 yılında Ankara Üniversitesi
kurulmuştur. 1950'den sonra diğer üniversiteler kurulmaya
başlanmıştır. İlk yıllarda üniversitelerimizde doktora yapılıp yapılamayacağı
tartışılmıştır. Türkiye'de ilk doktora 1937 yılında
Ankara Ziraat Enstitüsü'nde yapılmıştır (İnönü,1971). İlk doktora
İstanbul Üniversitesinde 1939'da (İnönü, 1973), İstanbul Teknik Üniversitesinde ise 1952'de yapılmıştır (İnönü, 1973).
Başlangıçta üniversitelerde, lisans öğretimi gibi, lisansüstü öğretim
de Alman Geleneğine (Avrupa Klasiğine) göre yürütülmüştür.
1981 yılında 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile üniversiteler
Avrupa sisteminden Amerikan sistemine dönüştürülmek
istenmiştir. Halen Türkiye'de lisansüstü öğretim 1981 yılında
yürürlüğe giren bu kanuna göre üniversitelere bağlı enstitüler
tarafından gerçekleştirilmektedir. Kâğıt üzerinde bu dönüşüm
yapılırken acaba gerekli altyapı sistemi oluşturulmuş mudur?
Yoksa Avrupa sistemi devam mı etmektedir?
Ne yazık ki 30 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, bu sistem
dönüşümünde iki ana unsur yerine getirilmemiştir:
1. Üniversitelerden alınan diploma ile birlikte yetki verilmesi
devam etmiştir.
2. Lisansüstü öğretimin altyapısı oluşturulmamıştır. Bu çalışmada
lisansüstü öğretim üzerinde durulacaktır. Önce ABD
lisansüstü öğretim ve özellikle doktora programları ile Avrupa
doktora öğretimi karşılaştırma için özetlenecektir.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NDE
LİSANSÜSTÜ ÖĞRETİM
Lisansüstü öğretimin İngilizce karşılığı graduate school'dur.
ABD'de gerek yüksek lisans gerekse doktora programlarının
iki temel unsuru vardır: 1. Lisansüstü dersler, 2. Tez. Avrupa lisansüstü
sisteminin hemen hemen hepsinde lisansüstü dersler
yoktur; sadece tezler vardır.
Lisansüstü derslerden yüksek lisans için ortalama en az 24 kredi
(8-10 ders), doktora için de ayrıca en az 24 kredi (8-10 ders)
alınması zorunludur.
ABD'de lisansüstü dersler o konuda çok iyi yetişmiş, o dersi
daha önce okumuş uzmanlar tarafından bilim ve teknolojinin
yeniliklerini ve en üst seviyelerini içerecek şekilde verilir. Derslerin
çoğunda en son yayınlar incelenip irdelenir. Her hafta veya
iki haftada bir araştırma ve uygulamaya yönelik ödevler verilir.
En iyi öğrenme metodunun yaparak öğrenme olduğu prensibi
uygulanır. Ödevlerin nasıl yapılacağı genellikle derslerde ayrıntılı
açıklanmaz. Öğrenci kütüphane ve diğer kaynakları kullanarak
ve günlerce uğraşarak ödevini yapar ve hocasına teslim
eder. Ödev sınav kâğıdı gibi ciddi bir şekilde değerlendirilir, not
verilir ve öğrenciye düzeltilmiş olarak geri verilir. Ödev ve sınavlarda
hiçbir öğrenci diğer bir öğrenciden kopya çekmez.
Dersler o kadar zaman alıcıdır ki bir öğrenci bir dönemde en
fazla 3 veya 4 ders alırsa başarılı olabilir. Derslerin başarılabilmesi
için öğrenci gece ve gündüz durmaksızın çalışmak, hatta
bazen zaman kazanmak için yemeklerini çoğunlukla kampusta
yürüyerek yemek zorunda kalır. Derslerde yeterli kredi sağlandıktan
sonra öğrenci geniş bir yelpazede yeni metot ve bilgileri
öğrenir. Böyle bir eğitimden geçen adayın tezi elbette belli bir
kalitede olur ve tezi bitiren insan hayatı boyunca geniş bir yelpazede
araştırma yapabilecek seviyeye ulaşır.
Bu derslerin içeriği ve hocanın başarısı o dersleri verenin hem
itibarı hem de geleceğidir. Dönem sonunda her ders, onu okuyan
öğrenciler tarafından ve üniversite yönetimi tarafından
değerlendirilerek öğretim üyesinin sözleşmesinin uzatılıp uzatılmayacağına
karar verilir.
Sistemde lisansüstü derslerin ağırlığı ve etkisi çok büyüktür. Bunun
için bütün tezlerin ilk sayfasına bu tez (yüksek lisans veya
doktora) lisansüstü derecesinin tamamlayıcı bir kısmıdır diye
yazar.
ABD sisteminde yüksek lisans ve özellikle doktora derecesini
alan bir kimse, toplumun her kesiminde çok büyük maddi ve
manevi itibar görür. Kendi sistemlerinden alınmayan, dünyanın
neresinden alınırsa alınsın, yüksek lisans ve doktora tezleri,
kendi ülkelerindekilerle eşdeğer kabul edilmemesi yaygın bir
kanaattir.
ABD'de 1200 lisansüstü programında her yıl amansız bir rekabet
yaşanır. Her yıl olduğu gibi, 2012 yılına ait en iyi lisansüstü
okulların başarı sıralamaları (“best graduate schools”) belirlenmiştir (US News and World Report, 2012). Bu çalışmada İşletme,
Halkla İlişkiler, Eğitim, Mühendislik, Sağlık, Hukuk, Fen,
Sosyal ve Beşeri Bilimler, Kütüphane ve Bilgilendirme Çalışmaları
ve Güzel Sanatlar dallarında sıralamalar yapılmıştır. Ayrıca
her bir dalda en iyi bölümler değerlendirilmiştir. Çalışmada her
bir dal için belli bir değerlendirme metodolojisi kullanılmıştır.
Mesela mühendislikte doktora derecesi veren 198 program ele
alınmıştır. Bunların içinde 194 tanesi anketlere cevap vermiş ve
bunlar 100 puan üzerinden değerlendirilmiştir. Bu sıralamada
aşağıdaki 10 tane gösterge kullanılmıştır:
1. Mühendislik fakültelerindeki mühendislik fakülteleri dekanları
ve lisansüstü öğretim dekanlarının (enstitü müdürleri)
programlara 1'den 5'e (en yüksek) kadar puan vermeleri
istenmiştir. Soru sorulanların %60'ı yazıya cevap vermiştir.
Bu gösterge toplam puanın %25'ini oluşturmaktadır.
2. Lisansüstü öğrenim görmüş mühendisleri çalıştıran firmaların
insan kaynakları müdürlerinden de programları sıralamaları
istenmiştir. Başvurulanların %21,4'ü ankete cevap
vermiştir. Son iki yılın değerlerinin ortalaması alınarak değerlendirme
yapılmıştır. Bu göstergenin toplam puanlamada
%15 payı olmuştur.
3. 2010 güz döneminde yüksek lisans ve doktora programlarına
başvuran öğrencilerin ortalama GRE (Türkiye'deki ALES:
Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitim Giriş Sınavı) puanları
%6,75 oranında toplam puana katılmıştır.
4. Öğrencilerden programa kabul edilenlerin oranları %3,25
oranında toplam puana katılmıştır.
5. 2010 yılına göre, tam zamanlı doktora öğrenci sayısının tam
zamanlı öğretim üyesi sayısına oranı esas alınan bu göstergenin
ağırlığı %7,5'tur.
6. 2010 yılına göre, tam zamanlı yüksek lisans öğrenci sayısının
tam zamanlı öğretim üyesi sayısına oranı değerlendirilmiştir.
Bunun ağırlığı %3,75'tir.
7. 2010 yılındaki tam zamanlı öğretim üyesi sayısının Milli Mühendislik
Akademisine kayıtlı öğretim üyeleri sayısına oranı
değerlendirilmiştir. Bunun payı %7,5'tur.
8. Programdan bir yıl önce mezun olan doktoralı mühendis sayısı
dikkate alınmıştır. Bunun payı %6,25'tir.
9. Dışarıdan sağlanan toplam mühendislik araştırma projesi
bedellerinin ağırlığı %15'tir.
10. Sürekli kadrolu öğretim üyelerinin kişi başına düşen araştırma
gelirlerinin ağırlığı % 10'dur. Bu araştırma gelirleri özel
veya kamu sektörlerinden 2009 ve 2010 mali yıllarında sağlanan
gelirlerdir.
Toplam değerlendirmeler standartlaştırılmış ve 100 puana göre
sıralanmıştır.
Mühendislik bölümleri arasındaki sıralamada, yalnız bölüm
başkanları değerlendirme yapmış, 1 ile 5 arasında puan vermişlerdir.
Bu 10 değerlendirme göstergesinin ilk ikisi (%40) programın
kalite değerlendirmesine, 3. ve 4. göstergeler (%10) öğrenci
seçimine, 5., 6., 7. ve 8. göstergeler (%25) öğretim üyesi kaynaklarına, 9. ve 10. göstergeler (%25) araştırma faaliyetlerine
dayanmaktadır.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NDE
DOKTORA PROGRAMLARI
Amerika'da doktora programlarının kalitesi zaman zaman değerlendirilir.
Bu değerlendirmeler sonunda üniversitelerin
programları kalitelerine göre puanlanır, sıralanır ve ayrıca en
yüksek ilk çeyrekten başlayarak dört gruba ayrılır. Bu değerlendirmeler
1966, 1970, 1982, 1995 ve daha sonraki yıllarda yapılmıştır.
Yayınlarda üniversitelerin sıraları daha önceki yıllarınkilerle
karşılaştırılmaktadır (National Research Council, 1995).
Amerikan doktora programlarının bazı ortak özellikleri vardır.
Birincisi, bu programlarda yoğun bir ders (kurs) alma dönemi
vardır ve genellikle 2 yıl sürer. Bu sürede belli sayıda krediler
alınır, değerlendirmeler yapılır, sınavlara girilir, ödevler yapılır
ve yeterlik sınavı gibi zor bazı vecibeler yerine getirilir. Bunlar
öğrencinin gerekli bilgileri edindiğini ve özümsediğini ölçmeye
yarar. Öğrenciler, bir profesöre doğrudan verilmez; bir programa
alınır. Bazen danışman seçimi bir süre sonra gerçekleştirilir.
Öğretim üyesi alımı taze kan prensibine dayanır.
Dersler yürütülürken sınıfta ve çevresinde bazı ortak çalışmalar
ve grup etkileşimleri meydana gelir. Bundan başka doktora
öğrencileri fakülte öğretim üyeleri ile birlikte bazı araştırma seminerleri
veya çalıştaylara katılırlar. Öğrenciler ile öğretim üyeleri
arasındaki etkileşim, Avrupa modelinden daha eşitlikçidir
ve daha iyi meslektaş dayanışması içerir. Programın yapısı, düzenlenen
kurslar ve bu kurslar arasında kurulan bağlar, bütün
çalışanlar için ortak bir çalışma zemini hazırlar (Djelic, 2008).
Amerikan doktora programları, klasik Avrupa doktora eğitiminden
çeşitli açılardan daha uluslararası seviyededir. Okunan
dersler, verilen sınavlar ve hazırlanan tezler ortak dil gelişmesine
önemli katkı sağlar. Diğer bir husus şudur: Uluslararası konferanslara
katılmayı ve uluslararası yayın yapmayı sistem teşvik
eder. Çünkü doktora programları ya bunların yapılmasını şart
koşar veya yapılmalarını kuvvetle teşvik eder. Mali bakımdan
olduğu kadar, derslerin işlenmesi sırasında ve diğer faaliyetler
sırasında ortak yayın yapmak veya konferansa bildiri sunmak
için çeşitli destek imkânları ortaya konur. Ayrıca temel dersler,
benzer disiplinlerde her yerde okutuluyor olmalarından dolayı
oldukça homojendirler. Bu durum uluslararası insan kaynakları
hareketliliğinde daha iyi bir ortam sağlar. Böylece öğrencilerin
üniversite değiştirmesi veya yabancı bir öğretim üyesinin programda
ders vermesi mümkün olur.
Amerika'nın en iyi endüstrilerinden birisi yükseköğretimidir.
ABD, 2007 yılında yabancı öğrencilerden 23,1 milyar kazanmıştır
(Akyol, 2010). Her yıl yabancı öğrencilerden yaklaşık 20
milyar dolar gelir sağlanmaktadır. Dünyadaki bilimsel yayınların
hemen hemen yarısı ABD'de yapılmaktadır. Oysa nüfusu dünya
nüfusunun yaklaşık % 5'ini oluşturmaktadır. Aslında yüksek
öğretimdeki bu verimi, ABD'deki 4.000'den fazla üniversite ve
yüksek okullarından sadece en saygın 50 üniversiteden sağlamaktadır
(Akyol, 2010).
Bazı verilere bakalım: 2002'de OECD ülkelerinden dışarıya giden
öğrencilerin %32'si Amerikan üniversitelerine gitmiştir. 2001 yılında ABD'de verilen mühendislik ve bilim doktora diplomalarının
%36'sını yabancılar almıştır. Ayrıca yabancı doktoralıların
%32'si kararlı bir projede çalışarak ABD'de kalmıştır.
Yabancı doktoralıların %49'u mümkün olduğu takdirde, ABD'de
kalmak istemektedir. Bununla birlikte doktoralı ABD vatandaşlarının
sadece %3'ü dışarıda çalışmayı planlamaktadır. Bu durum
beyin göçünün yönü hakkında bize iyi bir fikir vermektedir.
AVRUPA BİRLİĞİ'NDE DOKTORA EĞİTİMİ
Avrupa'da doktora eğitimi Amerikan siteminden çok farklıdır.
Bu fikir, 1918 yılında ileri sürülmüştür. Bir asır sonra bu hususun
hala geçerli olduğu bilinmektedir. Dünyadaki bu iki sistem
birbirinden tamamıyla farklıdır. Bir tarafta Alman geleneği veya
daha geniş olarak Avrupa klasiği, öbür tarafta Avrupa'da sayıları
giderek artan veya ona dönüştürülmeye çalışılan Amerikan
modeli PhD programlarıdır (Djelic, 2008).
Avrupa geleneğinde doktora öğrencisi akademik bir stajyerdir.
O özel bir hoca ile çalışır ve hocanın tek başına eğittiği kimsedir.
Bu sisteme bazen çıraklık modeli, bazen de usta-çırak modeli
adı verilir. Avrupa geleneğinin ideal türünde resmi bir kurs
(ders) yoktur. Programsız bir şekilde işler yürür. Doktora öğrencisi
eğitimini doğrudan danışmanının çalışmasından alır.
Bunun sonuçları şöyledir: Birincisi, bu sistem bir heterojenlik
sağlar. Her eğitim bir tanedir. Doktora eğitiminde temel bir alt
yapı yoktur. Bir bölümde, bir okulda veya bir ülkede ortak temel
bir eğitim sağlanamaz. Bu ise insanların mübadelesinde, insan
hareketliliğinde (mobilizasyonda), beraber çalışmalarda bazı
engeller ortaya çıkarır. Ayrıca bu tür doktora çalışmaları teori,
metod, araştırma ve yayın pratiği açısından çok büyük farklar
doğurur.
Bu modelde, bir profesörün etrafında, doktora çalışmasını tamamlamış
veya doktora sonrası çalışmalar yapan ya da sabit bir
kadro açılmasını bekleyen ona yardımcı küçük bir takım vardır.
Bu takımı giderek kendi merkezli, içe dönük, dışa kapalı bir yapı
oluşturur. Bu yapı dış etkilerden ve başarılardan etkilenmez.
Böyle bir tek profesörün yönetiminde doktora yapan öğrenci,
o profesörün takımında kalır ve entelektüel eğitimden de geri
kalır.
TÜRKİYE'DE LİSANSÜSTÜ ÖĞRETİM
Türkiye'de lisans öğretimi ve lisansüstü öğrenim 1981'e kadar
Avrupa (Fransa, Almanya ve İngiltere v.d.) sistemine dayanıyordu.
Bu tarihten sonra yükseköğretim bütünüyle, dolayısıyla
lisansüstü öğretim de Amerikan sistemine dönüştürülmek istenmiştir.
1981'de kurulan ve şu anda yürütülmekte olan Türkiye
lisansüstü öğrenim durumu burada incelenecektir. Kâğıt
üzerinde bazı şartlar sağlanmış olmakla birlikte sistemde belli
bir seviyeye gelinememiştir. Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinde
uzun yıllar gözlenen bazı hususlar aşağıda özetlenmiştir.
Lisansüstü Dersleri ile İlgili Hususlar
Özellikle lisansüstü derslerdeki aksaklık ve eksiklikleri ortaya
koymamız gerekir. Lisansüstü derslerin sayıca pek küçük bir kısmının
gelişmiş ülkelerin standartlarında olduğu söylenebilirse
de, büyük bir çoğunluğunda aşağıdaki çok ciddi ve esaslı aksaklık
ve eksiklikler bulunmaktadır:
1. Genellikle dersi verenin kendisi, üniversite eğitimi boyunca
dünya standardında böyle bir lisansüstü ders almamıştır.
Yönetim de bu şartı aramaz.
2. Ders verme ve yeni ders geliştirme teşvik edilmez.
3. Dersin seviyeli verilmesini temin için bir denetim mekanizması
yoktur.
4. Yönetimin pratik olarak bir yaptırım gücü bulunmamaktadır.
5. Bazı dersler kâğıt üzerinde içerik olarak mükemmel gözükür.
Çünkü gelişmiş dünya üniversitelerinin ders içeriği kâğıda
aktarılmıştır. Fakat ortalama 10-11 bölümlük dersin ancak
birkaç bölümü işlenir.
6. Bir ders notu veya anlatılacakların toplandığı bir klasör
hazırlanıp çoğaltılarak öğrenciye dağıtılmaz. Bunun yerine
genellikle hocanın sadece kara tahtaya yazdığından öğrenci
sorumlu tutulur.
7. Ders programları 14-15 haftalık olduğu halde bazı hocalar
4-5 hafta ders yapar.
8. Bazı derslerin öğrenci tarafından alındığı öğrenci dosyasına
yazılır ve not çizelgesine idarece notu işlenir. Ancak yeterlik
sınavında o dersten soru sorulunca hocanın hiç ders yapmadığı
ortaya çıkar.
9. Genellikle ödev verilmez veya çok az sayıda ve hafif ödevler
verilir. Ödevler pek değerlendirilmez. Zaten bütün sınıfta
genellikle tek tip ödev cevabı ortaya çıkar.
10. Bazı derslerde, eğer öğrenci az ise sadece öğrencinin belli
bir konuyu okuyup derste anlatması istenir. Dönem boyunca
hoca hiç ders anlatmaz.
11. Bazı hocalar odalarındaki masalarında oturup etrafına öğrencileri
toplayarak ders yaptığını iddia eder. Hazırlayacağı
bilgi ve belgeleri sınıftaki kürsüye çıkıp öğrencilere anlatarak
aktarmaz.
12. Genellikle yılsonu başarı notunda sınıfın %90-95'i AA (pekiyi)
alır. Öğrenciler arasında göreceli bir derecelendirme
yapılmaz. Böylece ders ve hoca öğrencilere şirin gözükür.
Öğrenciler ile İlgili Hususlar
1. Öğrencilerin çoğunluğu lisansüstü programlara bir bilgi, bir
metod veya teknoloji öğrenmek için değil, adeta tezelden
diploma almak için gelmişlerdir. Öğrencinin nazarında, hatta
genelde toplumumuzda bilginin pek değeri yoktur.
2. Bazı öğrenciler lisansüstü programlara askerliklerinin tecili
için, bazıları iş bulamadığı için kayıt yaptırır. Bir kısmı ise yabancı
dilini geliştirmek için programlara girer. Ders seçerken
dersin içeriğine bakılmaz. Kolay geçilip geçilmediğine göre,
öğrenci tarafından ders seçilir.
3. Ders seçiminde seçilen derslerin haftalık programda bir
veya iki güne sığdırılması planlanır. Çünkü öğrencilerin pek
çoğu dışarıda çalışmaktadır. Öğrenci çalıştığı işyerinden haftada
bir veya bir buçuk gün izin alabilmektedir.
4. Ödevler büyük bir dayanışma içinde (?) ortak hazırlanır. Genellikle
bütün sınıfta bir veya iki tür hazırlanmış ödev ortaya
çıkar.
5. Disiplinli olan, dünya standardında ders vermek isteyen hocaların
dersleri seçilmediği için genellikle bu dersler açılmaz.
Ülkemizde Lisansüstü Program Açmak
Üniversiteler açısından, ülkemizde lisansüstü program açmanın
doğru dürüst bir kriteri yoktur:
1. Lisansüstü programları hakkıyla yürütecek gençlerin zaman
ve emeklerini heba etmeyecek bir kadronun olup olmadığına
bakılmaksızın programlar açılmaktadır. Gençleri dünya
ile yarışabilecek donamıma kavuşturmamakla belki en büyük
zarar ülkeye verilmektedir.
2. Lisansüstü programlarda ders verecek bazı öğretim üyeleri
idarecilik gibi farklı işlerde görevlendirilmektedir.
Böyle bir eğitim-öğretimden sonra gençlerden harikalar yaratmalarını
bekleyebilir miyiz?
İKİ SİSTEMİN KARŞILAŞTIRILMASI
İki sistemi de bizzat yaşayan birisi olarak karşılaştırmayı rahat
yapabiliyorum. 1977 yılında Türkiye'de doktoramı tamamlayarak
iki yıllığına ABD'ye gönderildim. Mecbur olmadığım halde,
buradaki bir hocamın tavsiyesine uyarak ABD'de lisans seviyesinde
bir ders ve lisansüstü programında 2 derse dinleyici olarak
katıldım. Ayrıca lisansüstü seviyedeki üç dersi ödevlerini
yaparak, sınavlarına katılarak kredili tamamladım. Yaşadığım
üç olayı karşılaştırmada faydalı olur düşüncesiyle burada aktarmak
istiyorum:
1. Bir derste, 15 gün sonra teslim edilecek, bilgisayar programı
hazırlamayı gerektiren, derste ayrıntılı açıklanmayan bir
ödev verilmişti. Teslim tarihinden bir gün önce sınıftaki bir
arkadaşa ödevi yapıp yapmadığını sordum. Henüz yapmadığını
söyledi. Hâlbuki en az bir hafta boyunca bilgisayar merkezi
ile kütüphane arasında mekik dokuyarak ödevi yapmış
olduğunu görüyordum. Daha sonra sebebini öğrendim.
Orada hiç kimse kendisi çalışıp başka birisinin onun emek
ve bilgisini kullanarak önüne geçmesini istemezmiş. Çünkü
ödevler sınavlar gibi değerlendiriliyor, düzeltiliyor ve öğrenciye
geri veriliyordu.
2. Bir dersin ara sınavına girdik. Hoca soruları sordu ve sınıftan
çıkıp odasına gitti. İki saat sonra gelip cevap kâğıtlarını
topladı. Dikkat ettim; sınav sırasında hiç kimse yanındakinin
kâğıdına bakmadı ve yanındakine bir şey sormadı. Bir
arkadaşa bunun sebebini sormuştum.”Sınavda birisine soru
sorar veya kâğıdına bakarsan, sana hırsız muamelesi yapar
ve seninle bir daha konuşmaz” demişti.
3. Çok çalışkan ve başarılı bir doçent, 14 haftalık dersin son
haftasında dersin bitimine 5-6 dakika kala sanki vakit doldurur
gibi özet yapmaya başlayınca, sınıftaki bir doktora
öğrencisi ayağa kalktı ve “Sen bizim beş dakikamızı çalamazsın.
Biz bu okula çok para ödeyip en iyi bilgileri alarak
hayatta çok para kazanacağız” demişti. Hoca biraz kızardı,
fakat hiçbir şey olmamış gibi hemen geri kalan beş dakikada bazı bilgiler sunmaya çalıştı. Çünkü iş idareye aksederse,
kendisine ondan sonra ders ve belki de iş verilmezmiş!
Bu örnekler o toplumda, bizdekinin aksine, bilgiye ve emeğe ne
kadar değer verildiğini gösteriyor.
ABD, 1910'lu yıllarda dünyanın en iyi bilim adamlarını Avrupa
ve Rusya'dan yüksek ücretler vererek Amerika'ya getirtmiştir.
Ayrıca dünyanın en iyi motor, elektrik gibi sanat ustaları çeşitli
ülkelerden Amerika'ya alınmıştır. Bu hocalar ve teknisyenler
sanayisi gelişmiş şehirlerdeki üniversitelere yerleştirilmiş ve
sanayicilerle beraber çalışmaları sağlanmıştır. Ayrıca liseden
mezun olanlar arasından sınavla çeşitli branşlarda (fizik, kimya,
matematik gibi) Amerika çapında ilk ona girenler belirlenmiş
bu öğrenciler hayat boyu ekonomik garanti altında bu üstün
yetenekli hocaların yanına verilmiştir. Böylece âlimler, sanat
ustaları, yetenekli genç beyinler ve sanayiciler (araştırma talebi
ve para) bir araya getirilmiştir. Hitler'den kaçarak ABD'ye
sığınan bilim insanları ABD kalite standardını da yükseltmiştir.
Ayrıca zenginlerin üniversitelere yaptıkları vakıf desteği de bu
yükseltmede etkili olmuştur (Akyol, 2010). Sonuçta 1950'lerde
Amerika bilim ve teknolojide dünyada en öne geçti. Bu mükemmeliyet
merkezlerinden yetişen gençler topluma dağıldı ve bir
kısmı diğer üniversitelerin hocaları olarak lisansüstü dersler
açtı ve tezler yönetti; bir kısmı ise iş dünyasına girdi.
Türkiye'de başlangıçta üniversiteler Alman ekolüne göre kurulmuştu.
Daha sonra devlet tarafından Avrupa'da (Fransa,
Almanya, İsviçre ve İngiltere gibi) okutulan ve doktora yapan
öğretim üyeleri bu kurumlara yerleştirildi. Sistemdeki hocalar Avrupa ekolünden gelmişlerdi. Bu sistemde lisansüstü öğrenimde
dersler yoktu; sadece tez hazırlamak vardı.
1980'lerde yükseköğretimde Amerikan sistemine geçilmek istenince,
lisansüstü öğretimde Amerikan sistemine uygun bir alt
yapı olmadığı için sistem sağlıklı yürümedi. Çünkü bazı unsurlar
yerine getirilmemiş ve özellikle hocalar bu sisteme göre yetişmemişti.
TÜRKİYE'DE BİLİM VE EKONOMİ
Bilim, teknoloji ve ekonomi arasında çok kuvvetli etkileşim olduğu
bilinmektedir. Bunun için Türkiye'nin bilim ve ekonomi
durumu burada değerlendirilmiştir.
Nüfus
Her şey insana dayandığına göre önce nüfusa bakalım: Türkiye'nin nüfusu, nüfusları birbirine yakın diğer 4 ülke ile
birlikte Tablo 1'de gösterilmiştir. Bu nüfusların yıllara göre değişimi
Şekil 1'de gösterilmiştir (http://en.wikipedia.org/wiki/
List_of_countries_by_population). Şekilden görüldüğü gibi
dünyada 18. olan Türkiye nüfusu Almanya, Tayland, Fransa ve
İngiltere'den daha hızlı artmıştır.
Bilimsel Yayın
2008 yılında en çok yayın yapan ülkelerin bilimsel yayın sayıları
Tablo 2'de gösterilmiştir. Tablodan görüldüğü gibi Türkiye 17787 yayınla dünyada 17. sıradadır. Bununla birlikte 2012 yılına
göre Türkiye, dünyadaki en saygın 400 üniversite içine 200-
350'nci sıraları arasında yer alan 4 üniversite ile girebilmiştir
(Times, 2012).
Patent Sayısı
Bir de ülkelerin patent sayılarına bakalım: 1995, 2000, 2004
ve 2008 yıllarında ülkelerin yapmış olduğu patent başvururları
ve dünya sıralamaları 4 ülke için Tablo 3'te gösterilmiştir
(http://www.photius.com/rankings/patent_applications_by_
country_1995-2008.html). Bu patent başvurularının zamanla
değişimi Şekil 2'de gösterilmiştir. Şekilden anlaşılacağı üzere
patent başvuru sayılarında da Türkiye hızlı bir artış göstermiştir.
Ekonomi
Türkiye ile birlikte diğer bazı ülkelerin 2010 yılı Gayri Safi Milli
Hasılaları (GSMH) ve dünya sıralamaları Tablo 4'te verilmiştir
(http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_GDP_(nominal).
Tablodan görüldüğü gibi 2010 yılına göre Türkiye 17.
sıradadır.
ABD'de Okuyan Öğrenciler
ABD'de çeşitli ülkelerden çok sayıda öğrenci öğrenim görmektedir.
2011 yılına göre ABD'de öğrenim gören yabancı öğrencilerin
ülkelere göre dağılım Tablo 5'te verilmiştir (The Chronicle
of Higher Education, 2011).
Bu tablodan anlaşılacağı üzere 2011 yılında Türkiye'nin sadece
ABD'de okuyan 12.000‘den fazla öğrencisi bulunmaktadır. Bu
sayı 2005 yılında da 12.474 idi. Bunların %52'si lisansüstü öğrencidir.
Türkiye'nin yurtdışındaki toplam öğrenci sayısı aynı yıl
52.000'dir (Akyol, 2010).
Bunların her biri için okul ücreti ve genel gider olarak toplam yılda
45 bin dolardan fazla harcama yapıldığı tahmin edilmektedir.
Bunların ancak bir kısmı ülkemize geri dönmektedir. Dönenlerin
de bir kısmı meslekleri dışında işlerle uğraşmaktadır. Bu harcamaların
verimi irdelenmelidir.
Türkiye'nin ekonomik durumu ileriye doğru koşarken, lisansüstü
öğretim durumu ona uygun hale getirilmesi gerekir.
TÜRKİYE İÇİN FARKLI DOKTORA PROGRAMLARININ
KARŞILAŞTIRMASI
Türkiye'de doktoralı eleman yetiştirmek için mevcut ve muhtemel
doktora programları burada değerlendirilmiş ve karşılaştırılmıştır.
Karşılaştırmada, (a) bilim ve teknoloji verimi, (b)
Ülkede çalışma ihtimali ve (c) doktoranın ülkeye maliyeti şeklinde
üç kıstas esas alınmıştır. Bu kıstaslar çok yüksek, yüksek, orta, düşük ve çok düşük şeklinde değerlendirilmiştir. Türkiye
için insan kaynakları yetiştirme açısından mevcut ve muhtemel
doktora programları beş ana gruba ayrılabilir:
1. Türkiye'de doktora: Adayların doktoralarını Türkiye'de yapabilecekleri
programlar bu grupta değerlendirilmiştir. Bu
sistemden yetişenlerin (a) bilimsel verimi pek düşük, (b)
Türkiye'de çalışma ihtimalleri çok yüksek ve (c) ülkeye maliyetleri
çok düşük olarak değerlendirilmektedir.
2. ABD'de doktora: ABD'nin gelişmiş üniversitelerinde yapılabilecek
doktora programları bu grupta ele alınmıştır. Bu
sistemden yetişenlerin (a) bilimsel verimi çok yüksek, (b)
Türkiye'de çalışma ihtimalleri çok düşük ve (c) ülkeye maliyetleri
çok yüksek olarak değerlendirilmektedir.
3. Diğer ülkelerde doktora: 1. ve 2. grup dışındaki diğer ülkelerde
yapılabilecek doktora programları bu kapsamda
değerlendirilmiştir. Bu sistemden yetişenlerin (a) bilimsel
verimi düşük, (b) Türkiye'de çalışma ihtimalleri orta seviyede ve (c) ülkeye maliyetleri orta seviyede olarak değerlendirilmektedir.
4. Türkiye'de doktora ve 2 yıl ABD'de doktora Sonrası öğrenim:
Bu grupta doktorasını Türkiye'de tamamlayıp en az 2 yıl
doktora sonrası için ABD'nin gelişmiş üniversitelerine öğrenime
gönderilecekler esas alınmıştır. Bu sistemden yetişenlerin
(a) bilimsel verimi iyi, (b) Türkiye'de çalışma ihtimalleri
yüksek ve (c) ülkeye maliyetleri düşük olarak değerlendirilmektedir.
5. Önerilen doktora sistemi: Bu çalışmada önerilen ve
Türkiye'de yeni kurulacak bir lisansüstü öğretim programında
doktora yapacaklar bu kapsamda değerlendirilmiştir. Bu
sistemden yetişenlerin (a) bilimsel verimi çok yüksek, (b)
Türkiye'de çalışma ihtimalleri yüksek ve (c) ülkeye maliyetleri
oldukça düşük olarak değerlendirilmektedir. Bu sistem
yazının son kısmındaki Çözüm İçin Teklifler Ve Sonuç başlığı
altında açıklanmıştır.
Maliyet Karşılaştırması
Türkiye için çeşitli doktora programları maliyet açısından değerlendirilmiş,
karşılaştırılmış ve Tablo 6'da verilmiştir. Bu karşılaştırmada
lisans eğitiminden sonra bir elemanın 2 yıl yüksek
lisans ve 4 yıl doktora için toplam 6 yıl harcayacağı kabul edilmiştir.
Karşılaştırmada ABD'deki 2012 yılı okul ücretleri dikkate alınmıştır.
2012 yılı verilerine göre ilk 10 üniversite içinde bulunan
üniversitelerin eyalet dışından gelenler için okul ücretleri dolar
olarak şöyledir: University of Illinois, Urbana, 31.390; MIT,
39.212; University of Michigan, 38.305; Stanford, 41.806. Bunların
3'ü devlet, sonuncusu özel üniversitedir (US News and
World Report, 2012). Okul ücreti için ortalama bir değer olarak
30.000 dolar alınmıştır. Diğer ülkelerdeki ücretler için İngiltere
ortalaması olan 15.000 dolar esas alınmıştır. Maliyet karşılaştırması
Tablo 6'da verilmiştir.
Bir elemana kendi masrafları için Türkiye'de ve dışarıda her ay
1.500 dolar ödeneceği kabul edilmiştir. Ayrıca öğretim üyesi
(yardımcı doçent) olana kadar elemanlara 1.500 dolar ödendiği
esas alınmıştır. Yurt dışında doktora yapanların belli bir kısmının
Türkiye'ye döneceği bu hesaplamalarda öngörülmüştür.
Türkiye'ye hoca olarak getirilecek bir uzmana yıllık 100.000
dolar verilirse ve bir öğrenci 4 ders alırsa hocaların bir sınıf
bedeli 400.000 dolar olur. Bir sınıfta ortalama 12 öğrenci olsa
‘400.000:12 = 35.000 dolar' her öğrencinin yıllık hoca bedeli
olarak bulunur. Derslerin iki yıl devam ettiği kabul edilmiştir.
Dolayısıyla iki yıllık bir öğretimin öğrenci maliyeti 70.000 dolar
olarak bulunur.
Tablo 6'dan görüldüğü gibi ABD'de doktora yaptırmanın bedeli,
Türkiye'de doktora yaptırmaya göre 576.000/144.000= 4,0;
yani ABD'de doktora yaptırmak 4 kat daha pahalıya mal olmaktadır.
Ayrıca taşıma su ile değirmen dönmez. Önerilen doktora
sisteminin maliyeti ise makul bir seviyede kalmıştır.
Hesaplamaya göre teklif edilen çözüm sadece bilim ve teknoloji
açısından verimli değil, ekonomik açıdan da makul bir çözüm
olabilecektir.
ÇÖZÜM İÇİN TEKLİFLER VE SONUÇ
Türkiye'de yüksek lisans ve özellikle doktora öğretiminin problemlerini
çözmek için, bu işin olmazsa olmaz iki şartı vardır:
1. Yaptırım gücü olan bir yönetim sistemi,
2. Çok iyi eğitim almış öğretim üyeleri.
Türkiye'de lisansüstü öğretim için bir mükemmellik merkezi
kurulmalıdır. Bu merkezin her dönem öğretim üyelerini seçme,
değiştirme ve sözleşme yapma yetkisi olmalıdır. Bu mükemmellik
merkezinde lisansüstü dersleri esas alınmalı, arıca bilimsel
çalışmalara da ağırlık verilmelidir. Türkiye'deki üniversitelerde
okuyan lisansüstü öğrencilerin yaz, güz ve bahar dönemlerinde
bu mükemmellik merkezinde lisansüstü ders almaları için
düzenlemeler yapılabilir. Lisansüstü dersler belli bir seviyeye
geldikten sonra bilimsel araştırmalar ve teknoloji üretimlerinde
daha kolay hedeflere ulaşılır. Bu merkezde lisansüstü dersleri
verecek kimselerde vereceği dersi, sistemin alındığı ülkede
okuma ve başarılı olma şartı aranmalıdır. Unutulmamalıdır ki
bir dersi hiç okumamış birisinin ders içeriğini geliştirip onu belli
bir seviyede vermesi beklenemez. Ders verecek elemanlar şu
dört kaynaktan sağlanabilir:
1. Doktora sonrası için yurt dışına gönderilen insanlar. Bunun
için doktora yapmış gençlerin doktora sonrası için ABD'ye
gönderilmesi, orada en az 2 dersi okuyup, ödevlerini yapıp
sınavına girerek başarılı olması istenmelidir.
2. ABD'de doktora yapıp orada çalışanlar. Bu elemanlara cazip
imkânlar sunularak mükemmellik merkezi kadrolarına kazındırılması
sağlanabilir.
3. ABD'de doktora yapmış ve Türkiye'de çalışmakta olan öğretim
üyeleri. Bunların da söz konusu merkez kadrolarına
kazanılmasına çalışılmalıdır.
4. Dünyanın çeşitli yerlerinde çalışan ABD doktoralı öğretim
üyeleri. Bunlar bir veya iki dönem ders vermek üzere çağrılabilir.
Bu hocalara cazip imkânlar sağlanarak merkezde bir
veya birkaç dönem ders vermeleri sağlanabilir.
Mükemmellik merkezi kurulması ile lisansüstü öğretimin sağlam
bir alt yapısı oluşturulur ve kalitesi yükselir. Böylece ülkeye
yüksek seviyeli bir kurum kazandırılır. Yüksek öğretim için
yurt dışına gitmeler azalır. Topluma ve sanayiye iyi yetişmiş
elemanlar ve diğer üniversitelere kaliteli insan kaynağı sağlanır.
Lisansüstü öğretimin alt yapısı oluşturulur ve kalitesi yükselir.
Ülke her konuda dünya ile yarışabilecek seviyeye gelmiş olur.
Başlangıçta her konuda değil, Türkiye için önemli olan konulara
öncelik verilerek acil çözüm üretilmeli ve bu konuda 21. Yüzyıl
ıskalanmamalıdır.
Özellikle doktora öğretimi her ülke gibi Türkiye için de çok
önemlidir. Yükseköğretimin bu en üst basamağında bilgi üretilmesi
ve bilginin yayılması devamlı tartışmaların merkezi olmuştur.
Doktora programları üç bakımdan önemlidir. 1. Doktora
programları yeni ve önemli araştırmaların ve bilgilerin merkezi
olmalıdır. 2. Doktora programları güçlü beyinleri çekme özelliğine
sahip olmalıdır. 3. Doktora programları sosyal üretimlerden
ve araştırmacı eğitiminden sorumlu olduklarından özel ilgi
hak etmelidirler. Çünkü bunların etkileri uzun vadelidir.
Dünyada üçlü helezon olarak bilinen üniversite, devlet ve iş
dünyası arasındaki bağ hayati öneme sahiptir. Türkiye'de üniversite
sayısı 200'lere dayanmıştır. Bunların neredeyse yarısı
Marmara bölgesinde, 40'tan fazlası ise İstanbul'da bulunmaktadır.
Ayrıca sanayinin önemli bir kısmı Marmara Bölgesindedir.
Bunun için mükemmellik merkezi olarak İstanbul'un düşünülmesi
gerekir. Kurulacak bu kurumun adı Bilim ve Teknoloji Üniversitesi
olabilir. Kurulacak böyle bir kurumun sakat doğmamasına
çok özen gösterilmelidir. Çünkü sakat doğan bir çocuğun
sonradan iyileştirilmesi hemen hemen imkânsızdır.
Bu çalışmada, Türkiye'deki lisansüstü öğretim sistemi incelenmiş,
irdelenmiş ve lisansüstü konusunda yeni kurulacak bir mükemmellik
kurumun Türkiye'nin bilim ve teknolojisine katkıları
açıklanmaya çalışılmıştır. Kurulacak böyle bir kurumun bilim ve
teknolojide yüksek verimli olacağı ve maliyetinin makul seviyelerde
kalacağı gösterilmiştir.