Mesleki ve teknik eğitim ülkelerin ekonomik kalkınmasında ve
istihdam politikalarındaki etkisi nedeniyle üzerinde yoğun tartışmaların
yapıldığı bir eğitim türünü oluşturmaktadır. Mesleki
ve teknik eğitimden bu bağlamda beklentilerin yüksek olması,
hem eğitimcilerin hem de iş dünyası ve sektörün ilgisini sürekli
canlı tutmuştur. Eğitim ve ekonomi açısından önemi dolayısıyla,
birçok uluslararası kuruluş tarafından mesleki eğitimin güçlendirilmesi
ile ilgili çok sayıda ve kapsamlı araştırma yapılmıştır
(OECD, 2010; 2014a; 2017; CEDEFOP, 2018; World Bank, 2019)
Mesleki ve teknik eğitim ülkelerin ekonomik kalkınmalarını
etkileyen en önemli eğitim türlerinden birisini oluşturduğu için,
tarih içerisinde izlemiş olduğu süreç aynı zamanda ülkelerin
ekonomik dönüşümlerini de yansıtmaktadır. Bu bağlamda ülkelerin
ekonomik durumları, teknoloji kapasiteleri ve sanayi ve
endüstrinin eğilimleri, mesleki ve teknik eğitimden beklentileri
doğrudan etkilemektedir (World Bank, 2019). Bu da beraberinde
mesleki ve teknik eğitimde dönüşüm taleplerini getirmektedir.
Bu nedenle ülkelerin ekonomik dönüşümlerinin ayak izleri,
o ülkelerdeki mesleki eğitimin geçirdiği dönüşümlerden dolaylı
olarak izlenebilmektedir.
Türkiye’de de mesleki ve teknik eğitimle ilgili duyarlılık dünyadaki
eğilimlerle benzerlikler göstermektedir. Türkiye’nin
kalkınma planlarında mesleki ve teknik eğitim önemini sürekli
korumuş ve güçlendirilmesine önem verilmiştir (DPT, 1963,
1967, 1972, 1979, 1985, 1989, 1996, 2001, 2007). Millî Eğitim
Bakanlığı (MEB) son dönemde mesleki eğitim ile ilgili sorunları
çözmek ve güçlendirmek için önemli adımlar atmış ve çok sayıda
projeyi uygulamaya geçirmiştir (MEB, 2018b; Özer, 2018).
2000’li yıllarda da Türkiye’de mesleki ve teknik eğitimin Avrupa
Birliği (AB) ile uyumlaştırılması sürecinde bu çalışmalar özellikle
yoğunlaşmış, mesleki ve teknik eğitime yükseköğretimi de kapsayacak
şekilde bütünsel bir bakış açısıyla yaklaşılarak mesleki
eğitimin modernizasyonu ve AB ile uyumlaştırılması bağlamında
çok sayıda çalışma gerçekleştirilmiştir (Günay ve Özer, 2014;
2016; Özer, Çavuşoğlu ve Gür, 2011).
Kamu kurum ve kuruluşları, iş dünyası, akademi ve düşünce
kuruluşları da benzer duyarlılıkla Türkiye’de mesleki ve teknik
eğitimdeki sorunların tespitini ve güçlendirilmesi için çözüm
önerilerini içeren çok sayıda çalışmayı gerçekleştirmiştir (TED,
1983; Şencan, 2008; Aktaşlı, Kafadar ve Tüzün, 2012; Oral,
2012; Aktaşlı ve Tüzün, 2012; Gür ve arkadaşları, 2012; Günay
ve Özer, 2014; Çelik ve arkadaşları, 2017; Günay ve Özer, 2016;
MEB, 2018a; 2018b; 2018c). Bu çerçevede yapılan çalışmalara
bakıldığında hem sorunların tespitinde, hem de çözüm önerilerinde
büyük oranda yakınsama olduğu görülmektedir. MEB
tarafından açıklanan 2023 Eğitim Vizyonu mesleki ve teknik
eğitimde yapılan tüm bu çalışmaları da dikkate alarak sektörün
taleplerine duyarlı, ülkenin önceliklerine göre kendisini sürekli
güncelleyen dinamik bir mesleki eğitim inşası için çözüm adımlarını,
yani yol haritasını içermektedir (MEB, 2018a). 2023 Eğitim
Vizyonu açıklandıktan şu ana kadar geçen kısa sürede mesleki
ve teknik eğitimin güçlendirilmesi ile ilgili atılan adımların
çokluğu ve çeşitliliği, bu yaklaşımın ne kadar anlamlı olduğuna
işaret etmektedir (Özer, 2018).
Mesleki ve teknik eğitimle ilgili sorunların ötesinde algı da
önemli bir rol oynamaktadır. Kimi zaman rasyonel bir karşılığı
olmayan algılar, mesleki ve teknik eğitimin sorunlarının kaynağının
gerçekçi bir şekilde tespit edilebilmesini zorlaştırmaktadır.
Bundan dolayı, veriye dayalı gerçekçi analizlere ihtiyaç vardır.
Bu çalışmada, küresel eğilimler ışığında Türkiye’de mesleki ve
teknik eğitimle ilgili sorun alanları ve 2023 Eğitim Vizyonu çerçevesinde
çözüm önerileri ve geliştirilen modeller ele alınmıştır.
Bu kapsamda atılan adımların ayrıntılı örnekleri Özer (2018)
tarafından bir başka çalışmada ele alınmıştır. Bu çalışmada ise
ana sorun alanlarının arka planlarına daha detaylı değinilmiş ve
2023 Eğitim Vizyonu çerçevesinde geliştirilen çözüm önerileri
ve atılan adımlar sorunlarla ilişkili olarak ele alınmıştır.
Mesleki ve Teknik Eğitimin Algısı ve Dönüşümler
Mesleki ve teknik eğitim, ekonomik kalkınma ve iş dünyası ilişkisi
nedeniyle sıcak tartışmaların odağını oluşturmaktadır. Bu
nedenle sorunları da aynı derecede ilgi odağında olmakta ve
konu ile ilgili kesimler tarafından çözüm önerileri geliştirilmektedir.
Yapılan bu tartışmalara bakıldığında hemen hemen her
ülkede mesleki ve teknik eğitimin algısı ile ilgili sorunlar olduğu
görülmektedir (Chong, 2014; Pilz, 2017; Cedefop, 2018). Mesleki
eğitime başarı düzeyi nispeten düşük öğrencilerin gittikleri
ve terk oranları ve devamsızlıkların da yüksek olduğundan
şikâyet edilmektedir (Vantuch and Jelinkova, 2013; Waltzer and
Bire, 2014; Abusland, 2014; EQAVET, 2015; Cedefop, 2018).
Ülkeler kendi eğitim sistemleri ile ilişkili çözümler üretmeye ve
mesleki ve teknik eğitimin algısını iyileştirmeye çalışmaktadır.
Bu bağlamda, ülkelerin eğitim sistemlerinde mesleki eğitimin
genel eğitime oranının da ülkelerin ekonomik dönüşümlerine
göre esnek ve dinamik bir yapıya sahip olduğu görülmektedir.
Eşzamanlı olarak ülkeler kendi durumlarına göre farklı evrelerde
olmalarına rağmen mesleki eğitim ile genel eğitim oranının
değişiminin benzer bir örüntüye sahip olduğu görülmektedir.
Ekonomik gelişmenin ilk safhalarında mesleki eğitim genişlemekte,
dolayısıyla genel eğitime oranı büyümekte; ancak
ekonomik gelişmenin sonraki safhalarında mesleki eğitimin
bu avantajlı durumu genel eğitim lehine değişmektedir (Flora,
1983; Bertocchi ve Spagat, 2004).
Mesleki eğitimin genişlediği birinci safhada, teknolojik gelişmenin
hayatın her safhasına girmesi, bu alanlardaki hizmetlerin
sürdürülebilmesi için hızla artan sayıda mesleki ve teknik alanlarda
nitelikli eleman ihtiyacını artırmış, bu büyüyen talebe arz
üretebilmek için mesleki ve teknik eğitimde büyük bir kapasite
artışına gidilmiştir. Ancak, teknolojinin hayatın her alanına
yayılması ve verimliliği artırmasına paralel olarak, mesleki ve
teknik eğitimde kazandırılan bilgi ve beceriler nispeten statik
bir görünüm arz etmeye başlamıştır.
İkinci safhada, ekonomik ve sosyal dönüşümün eş zamanlı
yaşandığı görülmektedir. Bu safhada teknolojinin hayatın her
alanına yayılımının nispeten tamamlandığı ve artık teknolojide
çok hızlı ve radikal dönüşümlerin yaşandığı bir dönem başlamıştır.
Geleneksel mesleki ve teknik eğitimde kazandırılan
bilgi ve beceriler, yeni dönemin talep ettiği bilgi ve becerileri
karşılamakta zorlandığı için mesleki ve teknik eğitim sorgulanır duruma gelmiştir. Artık mesleki eğitimde reform veyahut yeni
arayışlar, sürekli olarak gündemdeki yerini almıştır (World
Bank, 2019). Teknolojideki hızlı değişim ve dönüşümler mesleki
eğitimin laboratuvar güncellenme ihtiyacını sürekli kılmış, bu
da mesleki ve teknik eğitimin ekonomik maliyetinin sürekli
artmasına yol açmıştır.
Birçok ülke, mesleki ve teknik eğitimi yeni duruma adapte
etmek için revizyonlar yapmıştır. Bu süreçte eğitime ve okullara
yüklenen misyonda da kırılma yaşanmıştır. Artık okulların
öğrencileri eğitim aşamasında var olmayan mesleklerde çalışabilecek
ve henüz tanımlanmamış problemlere ve ürünlere
çözümler üretebilecek şekilde yetiştirmeleri beklenmektedir
(Darling-Hammond, 2010). Bu tartışmaların ötesinde bu safhayı
deneyimleyen ülkelere bakıldığında genel olarak mesleki
ve teknik eğitimin genel eğitime göre birinci safhanın tersine
daraldığı, akademik becerilere ağırlık veren eğitimin payının
giderek arttığı görülmektedir (Flora, 1983; Bertocchi ve Spagat,
2004). Bu da yeni durumda eğitimin artık temel ve akademik
becerileri yüksek, dolayısıyla değişen durumlara hızla adapte
olabilen mezunlar verilmesine yöneldiğini göstermektedir.
Dünya Bankasının da eğitim sektörüne yönelik projelerinde
1980’li yıllardan itibaren temel eğitime ağırlık verdiği, mesleki
eğitime yönelik proje desteklerini büyük oranda azalttığı görülmektedir
(Bennel ve Segerstrom, 1998).
Diğer taraftan her iki safhada da ülkelerde refah seviyesinin
artmasıyla farklı sosyoekonomik katmanlardan eğitime erişimin
arttığı görülmektedir. Yukarıda değinilen birinci safhada,
mesleki ve teknik eğitimin genel eğitimdeki oranı sürekli arttığı
için farklı gelir seviyesinden öğrencileri daha fazla kapsadığı
düşünülmektedir. Bir diğer deyişle, birinci safhada mesleki eğitim,
öğrencilerin ailelerinin ekonomik seviyesinden nispeten
bağımsız bir girdi çeşitliliğine sahip olmuştur. Ancak, ikinci safhada
hem genel eğitimin kapasitesinin artması hem iş piyasasının
daha çok akademik ve temel becerilere yönelmesi öğrencilerin
genel akademik eğitime yönelimlerini artırmıştır. Diğer
taraftan ülkelerde gelir seviyesinin giderek artması orta sınıfın
beklentilerini de dönüştürmüş ve daha çok mesleki eğitime
yönelen bu kesimin yükseköğretime talepleri giderek artmıştır
(Chong, 2014). Bu durum mesleki eğitimde birinci safhadaki
çeşitliliği azaltmış, mesleki ve teknik eğitim daha çok başarısız
veya gelir seviyesi düşük aile çocuklarının zorunlu seçeneği
haline gelmiştir. Dolayısıyla ikinci safha mesleki eğitimle ilgili
yeni bir kümelemeyi de beraberinde getirmiştir. Bu da mesleki
eğitimin genel olarak ülkelerdeki prestijini ve algısını olumsuz
etkilemiştir (Cedefop, 2018).
Bouerdieu ve Passeron (1990), toplumsal yapıda eğitim ile
eşitsizliklerin giderilmediğini ve sınıfsal hareketliliğin sağlanamadığını
belirterek sınıfların sürekliliğinin sağlanmasında eğitimin
rolüne vurguda bulunmaktadır. Eğitime erişim artmasına
rağmen eğitimde tabakalaşma (stratification) sürmekte, böylece
sınıfların sürekliliği eğitim üzerinden yeniden üretilmektedir.
Bu bağlamda mesleki eğitimin genel eğitime oranı artık
eğitim sistemi ve toplumun tabakalaşmasının (stratification)
bir ölçüsü olarak da değerlendirilebilmektedir (Bertocchi ve
Spagat, 2004). Bir taraftan mesleki eğitimden beklentilerin tüm
dönüşümlere rağmen giderek artması, diğer taraftan da mesleki eğitimin başarılı öğrenciler için tercih edilebilir olmaktan
çıkması, mesleki eğitimin önündeki en önemli zorluklarından
birisi olarak durmaktadır.
Türkiye’de de mesleki ve teknik eğitimle ilgili durum, dünyadaki
gelişmelerden ve eğilimlerden farklı değildir. Ancak Türkiye’de
mesleki eğitimi doğrudan etkileyen dışsal ve sistematik müdahaleler
de söz konusu olmuştur. Örneğin yükseköğretime
geçişte katsayı uygulaması gibi kararlar, doğal akışında dahi
yukarıda değinilen sorunları bünyesinde barındıran mesleki
eğitimdeki sorunları artırmıştır. Katsayı uygulamasının olumsuz
etkileri uzun yıllar boyunca mesleki ve teknik eğitime eşlik
etmiştir (Özer, Çavuşoğlu, & Gür, 2011; Özer, 2018). Diğer
taraftan, 2014 yılından 2017 yılına kadar ortaöğretim kurumlarının
tamamına öğrencilerin merkezi sınavla yerleştirilmesi
başarılı öğrencilerin özellikle fen liselerine, sosyal bilimler
liselerine ve Anadolu liselerine yönelimlerini daha da artırmış,
mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında nispeten başarısız
öğrencilerin kümelenmesine yol açmıştır (Çelik, Boz, Arkan ve
Toklucu, 2017). 2018-2019 eğitim-öğretim yılına kadar devam
eden bu uygulama, mesleki ve teknik eğitime başarılı öğrencilerin
talebini olumsuz etkilediği gibi mesleki ve teknik eğitimin
algısını daha da olumsuz hale getirmiştir. Böylece, mesleki ve
teknik eğitimdeki öğrenci terk oranları ve devamsızlıklarının bu
durumdan olumsuz etkilendiği düşünülmektedir (Özer, 2018).
Türkiye’de mesleki ve teknik eğitime özlemle atıf yapılan
dönemlerin en önemli özelliği devletin elektrikten haberleşmeye,
gıdadan demir-çelik ve tekstile kadar çok geniş alanda
üretim ve hizmet sektörlerinin hemen hemen tüm alanlarında
yer almasıdır. Dolayısıyla, bu dönemlerde teknik eleman
istihdamı da bizzat devlet tarafından sağlanmaktaydı. Mesleki
ve teknik eğitimin o dönemlerdeki ölçeği de göz önüne alındığında
arz-talep dengesinin sağlandığı, dolayısıyla mesleki ve
teknik eğitimle ilgili bir istihdam sorununun da olmadığı düşünülmektedir.
Devletin üretim ve hizmet sektöründen tedrici bir
şekilde çekilmesi ve bu alanlara özel sektörün girmesi, mesleki
ve teknik eğitim mezunlarının istihdam kaynağını devletten
özel sektöre yöneltmiştir. Bu dönem aynı zamanda mesleki ve
teknik eğitim ölçeğinin büyüdüğü ve geçmişe oranla daha fazla
mezun verildiği bir dönem de olmuştur.
Ancak, o zamandan günümüze hem mesleki ve teknik eğitim
ölçek olarak büyümüş, hem de istihdamda ana alıcı kamudan
özel sektöre kaymıştır. Tam da böyle bir dönemde mesleki
ve teknik eğitimde kalite tartışmaları başlamıştır. Bu döneme
derinlemesine bakıldığında iki önemli sorun alanı dikkat
çekmektedir. Birincisi, diğer ülkelerde de devletin üretim
ve hizmet sektöründen çekilmesi ile birlikte mesleki ve teknik
eğitimde özel sektörün payı giderek artmasına rağmen
Türkiye’de mesleki ve teknik eğitimde özel sektörün payı son
derece kısıtlı kalmıştır. 2010’lu yıllarda bu oranın %1’in altında
olduğu görülmektedir. İkincisi, mesleki ve teknik eğitim kurumlarından
mezun olanların istihdam oranları diğer lise türlerine
göre oldukça yüksek olmasına rağmen mezun olunan alanlarda
istihdam oranları genelde çok düşük kalmıştır (MEB, 2018b).
Bir diğer deyişle mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından
mezun olanlar, mezun oldukları alanlarda değil, diğer hizmet
sektöründe istihdama yönelmektedir. Bu durumun da mezun olunan alanla diğer hizmet sektöründe istihdamda ücret farklılığı
olmamasından kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Bu
durumun sonucunda, özel sektör de aradığı nitelikli elemanı
bulamamaktan şikâyet etmekte, hatta bu durumu mesleki ve
teknik eğitimin iyi olmaması ile ilişkilendirmektedir.
Mesleki ve Teknik Ortaöğretimde Mevcut Durum
Mesleki ve teknik ortaöğretim; mesleki ve teknik Anadolu
liseleri, mesleki eğitim merkezleri ve Mesleki ve Teknik Eğitim
Genel Müdürlüğü dışında diğer genel müdürlüklere bağlı ortaöğretim
kurumlarında yürütülmektedir.
Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında son on yılda eğitim
gören öğrenci sayıları Grafik 1’de verilmiştir. Son yıllarda
mesleki ve teknik Anadolu liselerinde eğitim gören öğrenci
sayısında bir düşüş görülmekte olup, toplam öğrenci sayısının
yaklaşık iki milyon bandında kaldığı görülmektedir. 2017-2018 eğitim-öğretim yılı itibarıyla mesleki ve teknik eğitim ortaöğretimde
eğitim gören öğrenci sayısı ortaöğretimde eğitim gören
toplam öğrenci sayısının %35’ini oluşturmaktadır (MEB, 2018b;
Özer, 2018).
Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından son on yılda
mezun olanların dağılımı Grafik 2’de verilmiştir. Mesleki ve
teknik ortaöğretim kurumlarından mezun sayısının son on yılda
giderek arttığı, dört yüz binler seviyesine ulaştığı görülmektedir.
Özel mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun
sayısının ise toplam mezun sayısının %10’nun altında seyrettiği
görülmektedir.
 Büyütmek İçin Tıklayın |
Grafik 2: Son on yılda mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun sayılarının dağılımı. |
Diğer taraftan 2017-2018 eğitim-öğretim yılında en fazla
mezun verilen on alandan mezun sayılarının dağılımı Tablo
1’de verilmiştir. Geçmiş yıllara benzer şekilde, en fazla mezun
verilen ilk üç alanın sağlık hizmetleri, bilişim teknolojileri ve
elektrik-elektronik teknolojileri alanları olduğu görülmektedir.
 Büyütmek İçin Tıklayın |
Tablo 1: 2017-2018 Eğitim-Öğretim Yılı Sonunda Mesleki ve Teknik
Anadolu Liselerinden En Fazla Mezun Verilen On Alandaki Mezun
Sayılarının Dağılımı |
Özel Sektörün Mesleki ve Teknik Eğitimdeki Yeri
Son yıllarda mesleki ve teknik eğitimle ilgili yapılan tartışmalarda
özel sektör payının artmasının mesleki ve teknik eğitimin
kalitesinin ve verimliliğinin sürdürülebilirliği ile ilişkilendirildiği
görülmektedir. Dünya Bankası da gelişmekte olan ülkelere bu
doğrultuda mesleki eğitime yönelik kamu harcamalarını azaltmalarını,
bu eğitimin ağırlıklı olarak özel sektöre kaydırılmasını
tavsiye etmektedir (World Bank, 1995). Ülkelerde mesleki ve
teknik eğitimde özel sektörün paylarına bakıldığında bu yaklaşımın
yaygınlaştığı görülmektedir. Örneğin mesleki ve teknik eğitimle
ilgili sıklıkla örnek gösterilen Almanya’da tüm mesleki ve
teknik eğitim kurumlarının üçte ikisini özel öğretim kurumları
oluşturmakta olup, 2002 yılı itibari ile mesleki ve teknik eğitim
alan öğrencilerin %68’i özel öğretim kurumlarında yer almaktadır
(Hippach-Schneider, Krause ve Woll, 2007). Hollanda’da lise düzeyinde mesleki ve teknik eğitim veren devlet okulu sayısı
69 iken özel okul sayısı 100’ün üzerindedir (OECD, 2014b).
Hindistan’da mesleki ve teknik eğitimde ulusal ölçekte devlet
kurumlarında okuyan öğrenci sayısı 1 081 924 iken özel öğretim
kurumlarında 1 723 686 öğrenci eğitim almaktadır (Tutan,
2016). Yükseköğretim seviyesinde mesleki ve teknik eğitimde
de özel sektör payının oldukça yüksek olduğu görülmektedir.
Örneğin Japonya’da ön lisans düzeyinde mesleki ve teknik eğitim
veren devlet kurumu sayısı 202 iken, özel yükseköğretim
kurum sayısı 2 999’dur (Tsukamoto, 2016).
Türkiye’de de hükümetler, özel sektörü mesleki ve teknik eğitime
çekebilmek için çok sayıda teşvik mekanizması geliştirmiştir.
Sektörlerin kümelendiği organize sanayi bölgeleri (OSB) teşvik
mekanizmasının odağını oluşturmuştur. Mesleki ve teknik eğitime
özel sektörün katılımının artırılması amacıyla 2012 yılında
yasal düzenleme yapılmış ve OSB’lerde özel mesleki ve teknik
eğitim veren okulların açılmasının desteklenmesi için 5580
sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında OSB’lerde
açılan özel mesleki ve teknik ortaöğretim okullarında öğrenim
gören her bir öğrenci için teşvik sistemi getirilmiştir. Bu Kanun
kapsamında OSB’lerde faaliyet gösteren özel mesleki ve teknik
ortaöğretim kurumlarına, her eğitim-öğretim yılı itibarıyla
MEB ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken belirlenen
alanlarda ve tutarda eğitim ve öğretim desteği yapılmaktadır.
Yasal düzenleme 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren
uygulamaya konulmuştur.
2008-2009 eğitim öğretim yılından 2017-2018 yılına kadar son
on yılda mesleki ve teknik eğitim veren özel öğretim kurumlarında
eğitim alan öğrencilerin tüm mesleki ve teknik ortaöğretim
içindeki payları Grafik 3’te verilmiştir.
Grafik 3’te görüldüğü gibi, özel mesleki ve teknik ortaöğretim
kurumları sayısının toplam mesleki ve teknik eğitim ortaöğretim
kurumları içindeki payı son derece düşük kalmıştır. Grafik 3’te
2012 yılında yapılan ve 2012-2013 eğitim-öğretim yılı itibarı ile sunmakuygulamaya
konulan yasal düzenlemenin özel sektörün mesleki
ve teknik eğitime yönelimini giderek artırdığı görülmektedir.
 Büyütmek İçin Tıklayın |
Grafik 3: Özel mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarının son 10 yılda mesleki ve teknik eğitimdeki payının dağılımı. |
2016 yılında OSB’leri kapsayan teşvik uygulamasının OSB dışını
da kapsayacak şekilde genişletmek üzere düzenleme yapılmış
ve OSB dışında açılan özel meslekî ve teknik eğitim okullarında
öğrenim gören öğrencilere de 2016-2017 öğretim yılından itibaren
aynı şekilde eğitim-öğretim desteği verilmesine başlanmıştır.
Geliştirilen teşvik mekanizmaları sonucunda 2017-2018
eğitim-öğretim yılında mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında
eğitim gören öğrencilerin %5.49’u özel mesleki ve teknik
ortaöğretim kurumlarında eğitim görmektedir. Sonuç olarak
tüm desteklere rağmen mesleki ve teknik eğitimde özel sektörün
katılımının oldukça düşük ve yetersiz olduğu görülmektedir.
Türkiye’de mesleki ve teknik eğitim ile ilgili tartışmalarda sık
sık diğer ülkelerde mesleki ve teknik eğitimin genel eğitim
içindeki payına atıflar yapılmasına rağmen, o ülkelerde mesleki
ve teknik eğitimdeki özel sektör payına atıf yapılmadığı görülmektedir.
Ancak, bu iki hususun birbiriyle oldukça ilgili olduğu
görünmektedir. Mesleki eğitimin ekonominin ihtiyaçlarına
cevap üretebilmesi açısından özel sektörün himayesi ve/veya
kontrolünde meslek okulu açılması oldukça önem arz etmektedir.
Mesleki ve Teknik Eğitim Mezunlarının İstihdam Durumu
TÜİK tarafından 15 Şubat 2019’da yayımlanan işgücü istatistiklerine
göre, Haziran 2018 itibarıyla eğitim durumuna göre
işgücüne katılım oranı, istihdam oranı ve işsizlik oranı bilgileri
Tablo 2’de verilmiştir. Mesleki ve teknik eğitim mezunlarının
işgücüne katılım ve istihdam oranlarının diğer lise mezunlarına
göre oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Diğer taraftan
mesleki ve teknik eğitim mezunlarının işsizlik oranı diğer lise
türlerine göre daha düşüktür ve yükseköğretim mezunları ile
aynı seviyededir. Mesleki ve teknik eğitim mezunlarının işgücüne
katılım, istihdam ve işsizlik oranlarının geçmiş yıllara doğru
gidildikçe de benzer karakteristiğe sahip olduğu görülmektedir
(Gür, Çelik ve Yurdakul, 2018; MEB, 2018b; Özer, 2018). Dolayısıyla
mevcut durumda mesleki ve teknik eğitim mezunlarının
istihdamı ve işgücüne katılım oranları, yaygın olarak sanıldığı
gibi, genel liseler ile benzer değil, onlardan daha iyi düzeydedir.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2008-2009 ile 2014-2015 eğitim-
öğretim yılları arasında mezun olanların istihdam durumları
ile ilgili araştırması ise, konunun başka bir boyutunu öne
çıkarmaktadır (MEB, 2018b). Söz konusu araştırma sonuçlarına
göre, mesleki ve teknik eğitim mezunlarının istihdam oranları
yüksek olmasına rağmen, mezun oldukları alandaki istihdam
oranları son derece düşüktür. Grafik 4’te de görüldüğü gibi
mesleki ve teknik eğitimden mezun olanların mezun oldukları alanda istihdam oranı %10’un üzerinde az sayıda alan olmasına
rağmen çoğu alan için bu oran %10’un altındadır (MEB, 2018b,
Grafik 22). Sonuç olarak mesleki ve teknik eğitim mezunlarının
istihdam oranları genel liselere göre yüksek olmasına rağmen
mezuniyet alanlarında istihdam oranlarının son derece düşük
olduğu görülmektedir.
 Büyütmek İçin Tıklayın |
Grafik 4: Bazı mezuniyet alanları için mesleki eğitim mezunlarının alanında ve alan dışında çalışma oranları (2008-2014, %)*. |
Bu durum mesleki eğitim mezunlarının büyük oranda mezuniyet
alanlarının dışında diğer hizmet sektörlerinde istihdama
yöneldiklerini göstermektedir. Mesleki ve teknik eğitimin diğer
eğitim türlerine göre pahalı bir eğitim olduğu göz önüne alındığında
bu problem hem yatırımın verimliliğini düşürmekte,
hem de sektörün ihtiyaç duyduğu elemanı bulamamasına yol
açmaktadır. Bu problem aynı zamanda mesleki ve teknik eğitim
mezunlarının mezun oldukları alanda istihdamları ile ilgili bir
sorun olduğuna işaret etmektedir. Bu sorunun büyük oranda
mesleki ve teknik eğitim mezunlarının mezun oldukları alanda
veya alan dışında çalıştıklarında genel olarak ücret farklılığı
olmamasından kaynaklandığı, bu durumda da çalışma koşullarından
dolayı alan dışı istihdama yönelimin arttığı düşünülmektedir
(Özer, 2018).
Mesleki ve teknik eğitim mezunlarının alan dışı istihdam arayışı,
yükseköğretime yönelik talep ile de ilişkilidir. Yükseköğretime
yönelik talep sadece genel liselerde değil, mesleki ve
teknik eğitim üzerinde de ciddi baskı oluşturmaktadır. Mesleki
ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olanların yükseköğretime
girme oranının oldukça düşük olduğu, ancak her yıl
sınava o yıl mezun olanlardan çok daha fazla mezunun girdiği
göz önüne alındığında mesleki ve teknik eğitim mezunlarının
yükseköğretim taleplerinin mezun olduktan sonra da devam
ettiği görülmektedir. Diğer taraftan alan dışı hizmet sektöründe
çalışma arayışının bu talebe yönelik hazırlık ve çalışmaya
daha fazla imkân verdiği ve bu bağlamda geçici bir istihdam
olarak görüldüğü için tercih edildiği de düşünülebilir. Mesleki
ve teknik eğitimde ortaöğretim ve yükseköğretim mezunlarının
aldıkları ücretler arasındaki fark daralmadığı sürece bu talebin
azalmasını beklemek gerçekçi görünmemektedir. Ancak daha
somut bulgular elde etmek için bu konuda kapsamlı saha araştırmalarına
ihtiyaç duyulmaktadır.
2023 Eğitim Vizyonu Kapsamında Mesleki ve Teknik Eğitimde
Yapılan İyileştirmeler
Bu kısımda mesleki ve teknik eğitimle ilgili mevcut sorunların
çözümü için 2023 Eğitim Vizyonu kapsamında sorunların çözümüne
yönelik iyileştirmelere ana hatları ile değinilmektedir.
Mesleki ve Teknik Eğitimde Sektörle Yeni İşbirliği Yaklaşımı
Milli Eğitim Bakanlığı mesleki ve teknik eğitim ortaöğretim
kurumlarında 53 alanda ve 199 dalda eğitim hizmeti sunmaktadır.
MEB eğitim verdiği alanların her biri ile ilgili sektörlerle
yıllardan beri işbirlikleri kurmuş ve eğitimin kalitesini artırmak
için bu işbirliklerini sürdürmüştür. 2023 Eğitim Vizyonu ile mesleki
ve teknik eğitimde sektör işbirlikleri gözden geçirilmiş ve
yukarıda da ifade edildiği gibi özel sektörün mesleki ve teknik
eğitimdeki payının oldukça düşük olması durumunu veri olarak
kullanarak özel sektörün katılımını artırmak için yeni bir işbirliği
modeli geliştirilerek uygulamaya konulmuştur.
Yeni işbirliği modeli, mesleki ve teknik Anadolu liselerinin hem
yönetim, hem de eğitim süreçlerinin sektör ile ortak yürütülmesi
ve yönetilmesini kapsamaktadır. Dolayısıyla yeni model,
işbirliğine bütünsel olarak bakmaktadır. Yeni işbirliği modeli
müfredatın sektör ile birlikte güncellenmesini ve öğrencilerin
beceri eğitimlerini ve stajlarını sektörün gerçek iş ortamlarında
yapmalarını, mevcut alan öğretmenlerinin işbaşı eğitimlerinin
ve mesleki gelişim eğitimlerinin düzenli aralıklarla yapılmasına
sektör tarafından destek verilmesini kapsamaktadır. Yeni
modelde okulların yöneticileri de birlikte belirlenmekte, ayrıca
sektör, işbirliği yaptığı okullardaki öğrencilere burs desteği sağlamakta
ve mezun olanlara da istihdam önceliği sunmaktadır.
Uygulamaya konulan ve sektör ile bütünsel işbirliğini sağlayan
modelin, iş dünyası ve özel sektör tarafından da olumlu karşılandığı
görülmüştür. 2018 yılı Eylül ayına kadar mesleki ve
teknik eğitimde sektörle 34 mesleki alanda 79 işbirliği protokolü
varken, yeni işbirliği modelinin uygulandığı son altı ayda
35 mesleki alanda 40 yeni işbirliği protokolü imzalanmıştır. Bu
sayı, protokollerin imzalandığı süre ve protokollerin kapsamı
ile karşılaştırıldığında, mesleki ve teknik eğitimde sektör ile
işbirliklerinde yeni bir döneme girildiği görülmektedir. İstanbul
Sanayi Odası (İSO), İstanbul Ticaret Odası (İTO), İstanbul Teknik
Üniversitesi (İTÜ) ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile birlikte
İstanbul’da mesleki ve teknik eğitimi güçlendirmek için başlatılan
işbirliği ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile
başlatılan “81 İlde 81 Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi” işbirliği protokolleri örnek olarak verilirse, yeni işbirliği modelinin ölçeği
ve kapsamı daha net bir şekilde görülecektir.
Diğer taraftan yeni işbirliği ile sektörün güçlü temsilcileri
mesleki ve teknik eğitimin tüm süreçleri ile ilgili deneyim
kazanacakları için, bu deneyimi ilerleyen yıllarda özel mesleki
ve teknik eğitim kurumları için de kullanabileceklerdir. Bu da,
düşük seviyelerde seyreden özel sektörün mesleki ve teknik
eğitimdeki payının artmasına dolaylı olarak katkıda bulunabilir.
Mesleki ve Teknik Ortaöğretimde Model Okullar Kurma
Yaklaşımı
Milli Eğitim Bakanlığı bir taraftan eğitim verdiği alanlardaki
sektörlerle yukarıda değinilen bağlamda güçlü işbirlikleri kurarken,
diğer taraftan mesleki ve teknik eğitimde model oluşturabilecek
okullar kurmaktadır. Bu modelin iki özelliği kapsaması
istenmektedir: Birincisi ülkenin önceliklerini ve ihtiyaçlarını
karşılaması, ikincisi ise okulun arkasında güçlü ve deneyimli
bir kurum olması. Bu kapsamda Ankara’da ASELSAN Mesleki
ve Teknik Anadolu Lisesi ve İstanbul’da İTÜ Mesleki ve Teknik
Anadolu Lisesi kurulmuştur (Özer, 2018).
Türkiye savunma sanayiinde çok önemli hamleler yapmasına
rağmen, bu alanda nitelikli eleman ihtiyacını karşılamak üzere
mesleki ve teknik eğitimde yeterli yer verilmediği görülmüş
ve MEB, ASELSAN ile ortak hareket ederek Ankara’da ASELSAN
Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesini kurmuştur. Yönetimin
ortaklaşa yürütüleceği bu okulda, savunma sanayiine özgü
dallarda eğitim verilecek ve müfredat ortaklaşa belirlenecek
olup, öğrenciler beceri eğitimlerini ASELSAN tesislerinde
yapacaklardır. ASELSAN uzmanlarının da alan ve dal derslerine
gireceği okulda başarılı öğrencilere burs desteği sağlanacak ve
mezun olanların istihdamı da sağlanacaktır. Mezunların araştırma
üniversitelerinin ilgili bölümlerini kazanmaları durumunda
da, öğrencilere yükseköğrenimleri boyunca burs desteği devam
edecektir. Benzer şekilde mühendislik alanındaki tarihsel birikimi ve deneyimi oldukça güçlü olan, ayrıca artırılmış sanal
gerçeklik (AVR) yaklaşımı ile mesleki İngilizce öğretimi ile ilgili
de önemli birikimi bulunan İTÜ’nün bu birikimlerini aktarabileceği
bir model okul, İTÜ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
İstanbul’da kurulmuştur.
Bu modelin sektörün nitelikli eleman ihtiyacını karşılamasının
ötesinde mesleki ve teknik eğitimin kalitesinin artmasına ve
algısının da iyileştirilmesine önemli katkıları olacağı beklenmektedir.
Ayrıca başarılı öğrencilerin mesleki ve teknik ortaöğretime
yönelimlerinin artması da beklenmektedir.
Mesleki ve Teknik Eğitimde Yapılan Düzenlemeler
Mesleki ve teknik eğitim ile ilgili süreçlerde yapılan iyileştirmelere
ilaveten, ilgili okullardaki eğitimci ve yöneticilerin talepleri
doğrultusunda mevzuat düzenlemeleri de yapılmıştır.
Birincisi mesleki ve teknik Anadolu liselerindeki öğrencilerin
uygulama becerilerini geliştirmelerine büyük katkı sunan döner
sermaye kapsamında yapılan üretimden yapılan %15’lik hazine
kesintisi, 28 Kasım 2018 tarihi itibariyle %1’e düşürülmüştür.
Yıllardan beri talep edilen bu düzenlemenin, mesleki ve teknik
eğitimin güçlendirilmesine ve algısının iyileştirilmesine çok
önemli katkıları olacaktır. Öğrenciler bu kapsamdaki üretimde
sektörün talep ettiği becerileri eğitimleri aşamasında kazanacak,
dolayısıyla istihdamları da kolaylaşacaktır.
Diğer bir konu, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında
müdür olarak görevlendirilecek öğretmenlerin mesleki ve
teknik eğitim alanından olması talebi idi. Yönetici görevlendirme
yönetmeliğinde yapılan ve 9 Şubat 2019 tarihinde Resmi
Gazete’de yayımlanan değişiklik ile mesleki ve teknik ortaöğretim
kurumlarına müdür atanmasında, mesleki ve teknik eğitim
alan öğretmeni olma şartı getirilmiştir.
Tematik meslek ve teknik Anadolu liselerinde tek bir meslek
alanı kısıtı nedeniyle kapasite olmasına rağmen öğrenci kapasitesi
artırılamıyordu. 14 Şubat 2019 tarih ve 30686 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı
Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik ile bu kurumlar öğretim programı,
öğretmen kaynağı, atölye donanımı ve benzeri özellikler
bakımından birbiriyle ilişkili üç meslek alanında eğitim hizmeti
sunabileceklerdir.
Anadolu Meslek Programlarında Düzenlemeler
Mesleki ve teknik Anadolu liselerinde Anadolu teknik ve Anadolu
meslek olmak üzere iki farklı program uygulanmaktadır.
Anadolu teknik programı daha çok akademik ağırlıklı bir eğitim
sunmakta olup öğrenciler 40 gün staj yapmaktadır. Anadolu
meslek programları ise daha çok uygulama ağırlıklı bir eğitim
sunmakta olup, öğrencilerin okulda ve işletmelerde meslek
eğitimi almaları sağlanmaktadır. Anadolu meslek programından
mezun olanların daha çok sektörün talep ettiği nitelikli
eleman ihtiyacını karşılaması beklenmektedir.
Mesleki ve teknik eğitimin güçlendirilmesi için sektörler ile
yapılan görüşmelerde Anadolu meslek programları ile ilgili iki
konuda düzenleme yapılması gereği sıklıkla vurgulanmıştır:
Birincisi, Anadolu meslek programı uygulanan mesleki ve teknik Anadolu liselerinde öğrencilerin alan ve dal dersleri ile geç
tanıştıkları, bu durumun 9. sınıftan terk oranlarını artırdığı ve
bu nedenle bu derslerin 9. sınıftan itibaren verilmesi gerektiği
idi. Okullar ve yöneticilerle yapılan görüşmelerde de aynı talep
gelmiştir. Anadolu meslek programlarında öğrencilerin alanlarını
10. sınıfta değil, 9. sınıfta belirleyebilmeleri ve 9. sınıftan
itibaren de alan ve dal dersleri alabilmelerine yönelik düzenleme
yapılmıştır.
Düzenleme talep edilen ikinci konu, işletmelerde 12. sınıfta
yapılan haftada üç gün/24 saat beceri eğitimi süresinin yetersizliği
olmuştur. Bu konuda da gerekli çalışmalar yapılmış ve iş
yerlerinde 3308 sayılı Kanun kapsamında 12. sınıfta işletmelerde
haftada üç gün (24 saat) yapılan beceri eğitimi haftada
beş gün, 39 saate çıkartılmıştır. Ayrıca 11. sınıfta da öğrencilere
iki gün 16 saat işletmelerde beceri eğitimi yapabilme imkânı
getirilmiştir. Dolayısıyla işletmelerde yapılacak beceri eğitimi
toplamda haftada 24 saatten 55 saate çıkartılmıştır. Böylece
işletmelerdeki beceri eğitimi süresi mevcuttaki sürenin iki
katının üzerine çıkartılmış olup, öğrencilerin mesleklerinin
gerektirdiği ve sektörün talep ettiği becerileri, işletmelerde
uzun süreli öğrenme imkânları artırılmıştır.
Diğer taraftan Anadolu meslek programının uygulandığı mesleki
ve teknik Anadolu liselerinde okuyan 12. sınıf öğrencilerine
üç farklı seçenek sunulması sağlanmıştır: Öğrenciler isterlerse
12. sınıfta işletmelerde haftada beş gün, 39 saat beceri eğitimi
alabileceklerdir. Bu seçeneği istemeyen öğrencilere alanları ile
ilgili yan dal eğitimi imkânı tanınmaktadır. Yan dal eğitimi alan
öğrenciler işletmelerde mevcut durumda olduğu üzere haftada
üç gün, 24 saat beceri eğitimi almaya devam edeceklerdir. Bu
iki seçeneği de istemeyen ve okul başarı puanı belirlenecek
seviyenin üzerinde olan öğrencilere ise alan dışı derslerle ilgili
paket ders seçenekleri sunulacak olup, bu öğrenciler de işletmelerde
40 günlük staj yapacaklardır. Düzenleme 2019-2020
eğitim-öğretim yılı itibarıyla uygulanacaktır. Böylece Anadolu
meslek programında okuyan öğrencilere kariyer planlarına
göre esnek eğitim seçenekleri sunulacaktır.
Mesleki ve Teknik Eğitimde Alan ve Dal Eğitiminde
Sadeleştirmeye Gidilmesi
Mesleki ve teknik ortaöğretimde öğrenciler 10. sınıfta mesleki
alan eğitimi, 11. ve 12. sınıflarda ise alanına bağlı olarak dal
eğitimi almaktadır. Mesleki ve teknik ortaöğretimde 53 alan ve
199 dalda eğitim verilmektedir. Alanlar altındaki dallara bakıldığında
ortaöğretim seviyesinde mesleki eğitimde alandan dala
kaymanın ağırlıkta olduğu görülmektedir. Dünyada mesleki
ve teknik eğitimdeki eğilimler ve yapılan dönüşümlere bakıldığında
akademik ve temel becerilere daha fazla yer verildiği
ve mesleki eğitimde de daldan ziyade alana yönelimin arttığı
görülmektedir. Bu nedenle alanlar altındaki dallarda sadeleşmeye
gidilmesi ve mesleki eğitimin dal yapılanmasından çok,
alan ağırlıklı yapılandırılması ve bu düzenleme yapılırken akademik
ve temel becerilere daha çok yer verilmesi, mesleki ve
teknik ortaöğretimi güçlendireceği gibi mezunların istihdamlarını
da kolaylaştıracaktır. Bu amaçla çalışmalara başlanmış olup,
dallarda sadeleştirmenin ötesinde dal eğitiminin de 12. sınıfa
kaydırılması ve işletmelerdeki beceri eğitimi ile desteklenmesi
planlanmaktadır.
Mesleki Eğitim Merkezi Mezunlarına Lise Diploması
Verilmesinde Esnek Yaklaşım
Mesleki eğitim merkezlerinde öğrenciler haftada bir gün okulda
eğitim alırken diğer günler işletmelerde beceri eğitimlerine
devam etmektedir. Zorunlu eğitim kapsamında olan bu eğitim
sürecinde öğrencilerden 11. sınıf sonunda beceri sınavlarında
başarılı olanlara kalfalık, 12. sınıf sonunda yapılan beceri sınavlarında
başarılı olanlara da ustalık belgesi verilmektedir. 6764
sayılı kanun ile mesleki eğitim merkezlerinden mezun olanların
diploma alabilmeleri için Millî Eğitim Bakanlığınca belirlenen
fark derslerini tamamlamaları zorunluluğu getirilmiştir. Bu
kapsamda MEB Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde yapılan
düzenleme ile mesleki eğitim merkezlerinden ustalık belgesini
almaya hak kazanmış mezunların diploma alabilmeleri için
Bakanlıkça belirlenecek fark derslerini açık ortaöğretim kurumları
yoluyla başarmaları zorunluluğu getirilmiş olup, diplomaların
Mesleki Açık Öğretim Lisesi tarafından ilgili mevzuatına göre
düzenlenmesi öngörülmüştür. Mesleki eğitim merkezlerindeki
öğrenciler bu yolla diploma alabilmektedirler.
Millî Eğitim Bakanlığı, mesleki eğitim merkezlerindeki öğrencilerin
lise diplomasına erişimlerinde esneklik sağlamayı hedeflemektedir.
Bu çerçevede öğrencilerin açık ortaöğretim yoluna
ilaveten istemeleri durumunda, mesleki eğitim merkezlerinde
fark derslerini alabilmelerine imkân tanınması hedeflenmektedir.
Böylece mesleki eğitim merkezlerindeki öğrenciler diploma
alabilmek için fark derslerini ya açık öğretim kurumları yoluyla
ya da mesleki eğitim merkezlerinde yüz yüze eğitim yoluyla
tamamlayabilme imkânına sahip olabilecektir. Düzenlemede
son aşamaya gelinmiş olup 2019-2020 eğitim-öğretim yılı itibarı
ile uygulamaya konması hedeflenmektedir.
Mesleki ve Teknik Eğitim Verilecek Alanların İller Bazında
Güncellenmesi
Mesleki ve teknik eğitim doğası gereği sektörlerle yoğun işbirliği
gerektirmektedir. Özellikle öğrencilerin işletmelerde staj ve
beceri eğitimi almaları gerektiği için okulların bulunduğu illerde
ve bölgelerde eğitim verilen alanlarla ilgili sektörlerin var olması
büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla tüm illerde üretim
ve hizmet sektörleri ve kapasitelerini ve o illerde mesleki ve
teknik eğitimde hangi alanlarda eğitim verildiği bilgilerini içeren
mesleki ve teknik eğitim haritalaması çalışması yapılmıştır.
Bu çalışmada elde edilen bulgular kullanılarak illerde mesleki
ve teknik eğitim verilecek alanlar güncellenmekte ve yeniden
yapılandırılmaktadır. Böylece eğitim-sektör ilişkisi iller bazında
güçlenecek ve istihdam da tedrici bir şekilde artacaktır.
Tarihi Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Kurumlarının
Güçlendirilmesi
Ülkemizde geçmişi yüzyıllara uzanan ve hala mesleki ve teknik
eğitim hizmeti vermeyi sürdüren tarihi okullarımız bulunmaktadır.
Bu okullarımızda mesleki ve teknik eğitimle ilgili güçlü bir
gelenek varlığını sürdürmekte olup özellikle mezunlarla güçlü
ilişkiler kurulmuştur. Mezunlar hem bu okulların markalaşmasına
hem de eğitim kalitesinin artırılmasına yönelik önemli katkılar
sunmaktadır. Bu okullardan hemen hemen tüm illerde en
az bir tane bulunmaktadır. Tüm illerde tarihi mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları özel destek kapsamına alınmış olup bu
okulların daha fazla güçlendirilmesi ve diğer okullara da örneklik
teşkil etmesi hedeflenmektedir.
Mesleki ve Teknik Eğitimde Kalite Güvence Sistemi Kurulması
Mesleki ve teknik ortaöğretimde kalitenin sürekli artırılması
ve mesleki ve teknik eğitim veren okullar arasındaki farkın
iyileştirilmesi hedeflenmektedir. Bu çerçevede MEB bünyesindeki
geçmiş deneyim ve birikimlerden yararlanarak mesleki ve
teknik ortaöğretim kurumlarının tamamını kapsayacak şekilde
kalite güvence (quality assurance) sistemi oluşturulmuştur. Bu
kapsamda okullarımız kendi öz değerlendirmelerini yapmakta
ve belirli aralıklarla dış değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.
2019 yılı dış değerlendirme ekiplerinde sektör temsilcilerinin
de yer almaları sağlanmıştır. Kalite güvence sistemi okulların
kalitelerini sürekli artırmalarında ve süreçlerinin iyileştirilmesinde
yol gösterici destek işlevine sahip olacaktır. Bu kapsamda
iyi uygulama örneklerinin diğer okullarla paylaşılması ve yaygınlaştırılması
sağlanacaktır. Böylece mesleki ve teknik eğitimle
ilgili tedrici bir şekilde ortak bir kalite kültürü oluşacak ve bu
kültür ortamında okullarımızın tüm süreçlerinde kaliteye odaklanmaları
sağlanacaktır.
Mesleki ve Teknik Alan Öğretmenlerinin Mesleki Gelişimlerine
Yönelik Sistematik Yaklaşım
Mesleki ve teknik eğitimde atılan adımların ve iyileştirmelerin
en önemli ayağını, alan öğretmenlerinin iş başı eğitimleri ve
mesleki gelişim eğitimleri oluşturmaktadır. Bu nedenle mesleki
ve teknik alan öğretmenlerinin iş başı ve mesleki gelişim
eğitimleri tüm çalışmaların odağına yerleştirilmiş ve bu konuda
sistematik yaklaşım uygulamaya konulmuştur. Eğitim, sektörlerle
yapılan işbirliklerinin ayrılmaz parçası haline getirilmiştir.
Böylece 2019 yılında çok sayıda eğitim bir paket haline getirilerek
uygulanmaya başlanmıştır. Eğitim paketinde uzaktan eğitim
de ilk kez uygulanmıştır.
2018 yılında işbirliği protokolleri kapsamında gerçekleştirilen
56 faaliyete 1057 öğretmen katılmış ve 417 gün ve 2668 saat
işbaşında eğitim almışken 2019 yılında toplam 8400 mesleki
ve teknik alan öğretmenine yönelik iş başı ve mesleki gelişim
eğitim planlaması yapılmıştır. Bu kapsamda şu ana kadar 1723
öğretmene yönelik eğitim programı tamamlanmıştır. Bu eğitimlerin
tamamı sektörlerle yapılan işbirliği protokolleri kapsamında
gerçekleştirilmiştir. Süreç, plan çerçevesinde ilerlemekte
olup 2019 yılında bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında iş başı ve
mesleki gelişim eğitimi alacak öğretmen sayısında önemli bir
artış sağlanmış olacaktır.